"Adam Galata Köprüsü üzerine tezgahını kurmuş,
sirke yerine su satarmış.
Bir alan bir daha almamış ama adam zengin olmuş"
Bodrumda otlarla yaşamak!
Başlığa bakıp aldanmayın, Bodrum mandalinası bitmiş, hatta gazoz olmuş, incir yok olmak üzereymiş, zeytin ağacı anlı şanlı ressamların tablolarında yaşamaktaymış meraklanmayın, Bodrumun otu bitmez! Yeter ki sahip çıkalım..
Dağ bayır gezerken bastığınız yerleri toprak deyip geçmeyin. Ayaklarınızın altında farkında bile olmadığınız doğa harikaları yetişiyor. Halk Pazarında köylü Ayşe ninenin okşarcasına toprağını ayıkladığı ve ne olduğunu kestiremediğiniz otlar aslında birer sağlık deposu. Zaman zaman yol kenarında, bahçelerde elinde bir bıçak bir şeyler toplayan kadınları görürüsünüz; gözleme yapmak için karışık ot toplamakta!
“Fast Food” Kültürünü bertaraf etmekte tek eylem bu olmalı; “ Ot yemekleri” yani “ Slow Food’, bir diğer deyişle ev yemekleri hareketi!
Damak tadı da kimlik gibidir değil mi? Ancak farklılıklar olduğu sürece değeri vardır.
Diğer özelliklerinin yanı sıra Bodrum bir Fast Food Cenneti iken, aynı zamanda bir ot cennetidir de.
Halk arasında kullanılan “ot” deyimi, doğada kendi kendine yetişen yabanıl bitkilere verilen genel bir isimdir ( başka anlamları da vardır ama konumuz dışıdır). Hayvan ve insan beslenmesinde ekonomik değeri olan, bilinçli olarak ekimi yapılmayan mikro flora bu tanımlamaya dâhildir. Hızla ve olumsuz yönde artan nüfus karşısında karşılık ne ülkemizdeki ne de yeryüzündeki besin maddelerinin üretimi bu nüfus artışı hızına ulaşamamakta! Bunu bir ithal gıda cenneti olan ülkemizin durumundan çıkarıyorum. Çok değil, daha 30 yıl öncesine göre ne kadar da değişti ülkem. Üretim neredeyse sıfırlandı gibi. Tarımsal üretimden bahsediyorum tabi. Daha düne kadar kendimize yetecek gıdayı üretebilmekte olan ve adeta çölde bir vaha olan Türkiye günümüzde muz’u bile ithal ediyor. Bu nedenle, ne ülkemiz ne de dünya bu nüfus artış hızı karşısında, ne yazık ki, gelecekte bir açlık tehlikesi ile karşı karşıyadır. Ben uzmanların yalancısıyım! Bu gidişle konumuz olan ot’u bile ithal etmeye başlayacağız kuşkusuz.
Binlerce yıl önce yaşamış olan ilkel dediğimiz insan bitkilerden gıda olarak faydalanmış; ziraatın gelişmesinden evvel insanoğlu yenebilen otları, ağaçları, kökleri, yaprakları, tohum ve meyvelerini besin, süs ve estetik malzemesi olarak, vücut ve giysilerini boyamak için de kullanmış elbet. Tabidir ki ilk insanlar hangi otun ya da hangi kısmının yenilebilir hangisinin yenilemez olduğunu hayvanları gözleyerek öğrenmiş. Ziraat ekonomisine girememiş halkların besin alma davranışları coğrafi nedenler ve vejetasyon açısından verimli olmayan bölgelerde, kıtlık nedeniyle, yabanıl bitkilerle zorunlu bir ilişki kurulmasına yol açmış. Gelişme göstererek ekim, dikim yapmaya başlayan ve ilerleyen toplumlarda ise bu kez daha çok hayvansal besin maddeleri tüketilmeye başlanmış
Dünyada yenilebilir ot cinsinin sayısı ortalama 2500 olarak verilir literatürde. İşte bu bağlamda ülkemiz coğrafyasının bir hazine olduğunu söylemeliyim. Hoş, ülkemiz daha düne kadar hayvansal gıda üretiminde de Avrupa’yı doyuracak kapasitedeydi ve ısrarla her şeyimizi ithal etmeye çabalayan paragözlere rağmen hala öyledir. Neyimiz eksik ki? Sosyal, Kültürel ve Ekonomik gelişmemizi üst seviyelere çıkarabilecek iklim şartları, toprak ve deniz ve çeşitli iç sularımız, nehirlerimiz var.
Toplumlar yabansal yaşantıdan ayrılarak ziraat ekonomisine girebildikleri oranda uygar ve ekonomik, sosyal ve kültürel açıdan ileri sayılıyorlar; diğer taraftan gelişmekte geri kalmış toplumların ekonomik ve sair faaliyetlerinin daha büyük kısmı beslenme amaçlıdır; yani bu durumda insanoğlunun tüm çabalarının ana karakteri beslenmeye yönelik görünmekte. Tek fark var ki o da gelişmiş toplumlardaki insan faaliyetlerinin çok az bir kısmı beslenmeye yönelik. Geri kalan büyük kısımları da kül¬türel, sosyal ve lüks ihtiyaçlarına tahsis edilmektedir. Bu özellikle Bodrum’da böyle. Literatüre göre, geri toplumlardaki bu beslenme şekli, yani yabani, doğal bitki ve çiçeklerden yararlanma düzeni ve düzeyi günümüzde de sürmekte. Ama ben buna geri kalmışlık değil, insanın özüne dönmesi olarak bakıyorum. Doğal ve doğru olanı yaşatmak olarak görüyorum. Anadolu’nun bitki türleri anlamında çok zen¬gin bir ülke olması gerçeğinden yola çıkılarak, her ne kadar tam bir sınıflandırma yapılamamışsa dahi, tür sayısı 10 bin civarında olduğu kabul edilebilir. Endemik bitki sayısı ise 3700’ün üstündedir (Güner et al. 2000:619). Bunların bir kısmı yenebiliyor ve bir kısmı sadece Anadolu’da yetişir. Avrupa kıtasının tamamında yetişenden daha fazla olan bitki hazinemizi göz ardı etmemek gerek. Ekonomik, sosyal, kültürel gelişmesini sağlamış veya bu yolda olan topluluklarda yabani bitkilerin değeri azalmakta ve yerini kültür bitki¬lerine terk etmektedir. Kıymetini bilelim ilkelliğimizin!
Şöyle bir bakalım; çeşitli nedenlerle ortaya çıkan kitlesel açlık, fukaralık, alım gücünün azalması hali ile kıtlık ve savaşlarda halkın beslenmek amacıyla başvurduğu besin kaynaklarından en önemlileri yabanıl bitkiler ve otlardır. Özellikle, yakın çağda yaşadığımız 2. Dünya savaşının ve hatta 1. Dünya savaşının sürdüğü yıllarda her açıdan abluka altında kalmış olan Anadolu’da kıtlık çekildiğini hepimiz duymuşuzdur atamızdan, ebeveynlerimizden. İşte bu kıtlık yıllarında yurdumuzda yabanıl otsu bitkilerden, kendi kendimize yetmek durumunda kaldığımızdan, geniş çapta yarar¬lanıldı. Bitki zenginliği açısından coğrafî, iklim şartları ve ekolojik anlamda üstün ve elverişli şartlarımız olmasaydı ne yer, ne içerdik acaba? Düşünmeden edemiyor insan. Sadece beslenme açısından mı önemlidir yabanıl bitkiler? Hepimiz biliriz ki geçmişten günümüze şifalı özellikleri dolayısıyla da insanlarımız tarafından tüketile gelmiştir. Anadolu sağaltım kültürü ve folklorunda bitki kökenli ot-ilâçlar epey fazladır. Yani sağlığımız tehlikeye düştüğü anda, deyim yerindeyse, yılana bile sarılmış, öncelikle en yakın olduğumuz bitkilere başvurmuşuz. E tabii ki insanın bu çaresizliğinden faydalanan sömürücü kişi ve teşebbüsler asırlar boyunca bitkilerden yapılmış halk ilâçları, kocakarı ilâçları, büyü, efsun, tılsımları bu insanlar üzerinde kullanmışlar, yabani bitki¬lerde, saklı bir güç, sırlar, sihir, büyü, cinsel kudret olduğuna inananların eksik olmadığını bilerek; paraya para dememişler! İşte bitkilere karşı ve özellikle otlara karşı bu ilginin temelinde güç ve sağaltım psikolojisi yatmakta.
“ Otçul” yaşama tarzı olan insanların daha uzun ömürlü oldukları kesinlikle kabul edilen bir olgudur. Köylü için yetiştirilmesi anlamında özel bir çaba göstermek gerekmeyen yaban otlar ilkbahar, kısmen yaz ve sonbaharda ve hatta bazen kışın bile dağdan bayırdan toplanılır. Bu koşullar nedeni ile köylünün yaşamında yabanıl otların büyük önemi olduğu kuşkusuzdur. Folklorumuza bakıldığında bitki ticareti yapanlar Çiçekçiler, Otçular, Kökçüler, Soğancılar, Dalcılar, Tozcular, Tohumcular, Baharatçılar, Yaprakçılar, Yemişçiler şeklinde sınıflara bile ayrılmışlardır.
Bitkilerin fayda ve ekonomik değerleri anlamında Vejetaryenlerin öncüsü Pitagoras,'ın M.Ö. VI. yüz yıl eserlerinde, gene M.S. I. asırda yaşamış olan A. Corn, Celsus, Plinius ve Dioskurides tarafından verilen eserlerde, Eski Yunanda ise Aristoteles ve Tbeophrastos’un ve M.Ö 300 bilimcisi Asclepius gözlemlerinde o çağların çeşitli ilâçları ve doğa bilgisi hakkında bilgiler bulmak mümkün. Bitkilerle ilgili asıl kaynak olarak ise Yunanlı hekim Dioskurides'in (M.S.50) Akdeniz ülkelerinde yetişen 600 kadar tıbbî bitki hakkında yazdıkları 15. Yüzyıla kadar eczacılar tarafından Materia Medica adı altında kullanılmıştır. Ünlü İngiliz yazarı Bernard Shaw'da bilinen bir vejetaryendi. Hintlilerin büyük önderi Mahatma Gandi en büyük Budist vejetaryen olarak bilinir ki bu durumda Vejetaryenlerin bu beslenme alışkanlığı dini anlamda da ifade bulmuştur. Aynı şekilde İslâm dininde de bitkilerden faydalanılması kabul görmekle beraber bu konuda ayet bile vardır (Lokman Suresinin 20. ayeti)
Çağımızda ise bu bilgilerin doğruluğu fakir toplumlar yanı sıra, refahı yüksek toplumlar içinde artış gösteren kalp, damar, tansiyon, aşırı şişmanlık gibi hastalıklara bakıldığında bir kez daha teyit edilmiş oluyor. Yani vejetaryen beslenme tarzı, tıbbın tavsiye ettiği bir beslenme tarzıdır.
İşte bu nedenle çağımızda Otlar insan beslenmesi için hala aynı derecede önemlidir. Sağlıklı beslenme eğilimiyle beraber, düne kadar şehirli tarafından yüzüne bakılmayan ya da şaşkınlıkla izlenen otlar, antiaging, antioksidan, detox gibi kavramların da etkisiyle artık özgürlük ve sağlık vaat ediyor! Özetle, Mevsiminde ve yerinde toplanan yabani otlar, beslenme ve sağlığın korunmasına katkıda bulunurlar. Bittabi Yabani otların deneyimli kişiler tarafından toplanması, olması gerektiği gibi hazırlanıp tüketilmesi çok önemli bir husustur. Kurutularak çeşitli hastalıkların tedavisi amacıyla satılan yabani otlar için de aynı dikkat gerekir.
Ege Tarımsal Araştırma Enstitüsü uzmanlarından Dr. Ayfer Tan yaptığı araştırma ile halk arasında yemekleri yapılan 53 tür ot belirlenmiş. Ege Bölgesi dendiğinde akla; sıcak iklimin sıcak insanları, halis zeytinyağı, çeşit çeşit yabani otları ve dünyanın yedi harikasından biri sayılan bağları gelir elbette.
Bodrum özelinde ise, 774 bitki örneğinden 89 familya ve 390 tür belirlenmiş. Bodrum ve çevresinde saptanan 390 türden 52'si tarımı yapılan ya da bölgeye özgü olmayan bitkilerden oluşuyor, 338’i ise "deli" tabir edilen yabanıl bitkiler. Bunlardan 21'i endemik türlerdir. Gıda olarak kullanılan doğal bitkiler ise epey fazla. İkinci ise tıbbi bitkiler. Bunların 92'si doğal, 24'ü tarımı yapılan türden oluşmakta. Velhasıl Bodrumda tespit edilen yararlı bitki sayısı 350'nin üzerinde.
Adalılar ve Bodrumluların otlara ilgisini ise Bodrumu en iyi anlatan Halikarnas Balık¬çısı gözlemlemiş. Deniz Gurbetçileri adlı romanında şöyle der Cevat Şakir Kabaağaç
" İskele yönünde Akçabük burnu Kara-Ada boğazına uzanıyordu. Oradan ötede de koca
Gökova körfezi mavilerde kayboluyordu. Artık Bodrum tâ uzaklarda kıyıda âğaran bir izdi. Dağlara tırmanan Gökçeler yolu bile seçilmez oldu, Ama Çırkan, Yaka, ötede de Görece köyleri yüksek yamaçlardan pırıldayan küpeler gibi sarkıyorlardı. Onları çevreleyen çalılıklarda keçiler, koyunlar
titin çıngırtılar gezdirirlerdi. Pites, Müskebi, Akçalan ve Gümüşlü gibi Bodrum köylerinin adları denizcilerin iç kulaklarında tatlı bir türkü gibi çınlıyordu. Acaba oraları yine dünya gözüyle görecekler miydi? Dalgıç filosu çarçabuk Kara-Adaya ulaştı. Sporad adalarının yupyumuşak bir yavrusuydu o ada. Deniz bu yavrusunun kıyılarına derin zümrüt yeşili bir kuşak dolamıştı. Sefer arası sıralarında, denizciler, çoluk çocuklarını Değir¬ men burnuna olsun, Kara- Adaya olsun getirirlerdi. Mis gibi turpotu,
hindiba, şevketi bostan otlarını toplarlardı Ölümün bu kara gölgesinde çalışan bu
deniz emekçileri için, ot toplamak güneşli, kuş ve çoluk çocuk cıvıltısı masum bir
eğlenceydi. Geçmişti o masum eğlenceler. Denizciler birbirine yüreklerini açarlarken usul usul fısıldadıkları her söz bir okşayış, bir iyilik, bir dakikanın ortasında açan bir gönül çiçeği oluyordu. “
Genel bir iddiaya göre günlük yiyeceğinin önemli bir kısmını sebze veya meyve teşkil eden kimselerin et yiyenlere oranla daha uzun ömürlü oldukları tespit edilmiştir. Ancak, Kesin bir istatistiğin bulunmamasına rağmen zehirlenme olaylarının sayısı pek kabarıktır. Bu bakımdan narkotiklerle zehirler arasında bir sınır çizmek güçtür.. Yenen otlar halk pazarlarında, belirli yerlerde ve belirli kişilerce satılır, bu otları satanlara (otçu) denir. Sulanan bahçe kenarlarında toplanan otlara karışık bahçe otu denir. Yemlik olarak anılan otlar köylünün ilkbahar ve yazın topladığı bitkilerdir. Bu konuda çeşitli folklorik söylentiler vardır. Ot yiyen halk topluluklarının genel tavrı şudur yenilebilen otlar hakkında;
• Yenmeyen ot yoktur. Hayvan hangi otu yerse o ot koparılıp yenebilir.
• Bahçenin yabani otu fukaranın aşı olur.
• Madımak et gibi besleyici derler, şifa olsun diye yerler.
• Otlardan gelir şifa, olur her derde deva.
• Yoğurt, ekmek, ot, gerisi boş.
• Eti otla karıştıran sağlıklı yaşar.
• Armudun sapı, üzümün çöpü deme, yararını bilmeden yabancı otları yeme.
• Yaban ot tanıyana aş, tanımayanın başına taş olur.
• Otlar doğanın askerleridir.
• İnsan ve hayvandaki her hastalığın ilacı bir yabani otta vardır.
• Ot hastaya ilaç, eve aştır.
Yabani otlardan bazılarının halk arasında bilinen isimleri şöyle: Bilenlere pişirtirseniz, afiyet olsun.
1) Agavan
2) Ahaçıkus
3) Arap saçı - Marata - Reziyane
4) Askordulakus
5) Asma yaprağı
6)Krematofila
7) Bahçeotu - İstifno
8) Bakla yaprağı - Kukofila
9) Çakalboğan - İstafilinakus
10) Çobandüdüğü Çoho - Czoho
11) Denizbörülcesi - Yalofasulaça
12) Dolaşıkotu-Kacakarıbarsağı
13) Ebegümeci-Amaloşez-Develik
14) Ekşikulak-kuzukulağı
15) Filiz-Astaşa
16) Galatsides
17) Gelincik Kuçunava
18) Hardal-Sinyavri
19) Hindibağ - Rodikio
20) Isırganotu - Dalagan - Daladiken
21) Iştır Otu
22) Kabakçiçeği Koloçitoatus
23) Kabak filizleri
24) Kabak otları
25) Kabak yaprağı
66) Kabbar
27) Karakavuk
28) Karnabahar filizleri Çimurya
29) Kazayağı-Mangallo
30) Kekik otu
31) Kişniş Haçikus
32) Kırmızı radika
33) Kokarotu Kafkalida
34) Kolyandro
35) Körmen-Ağriyoprasaça
36) Kritamo
37) Kuşkonmaz-Asfarangâ
38) Labada , İlibada
39) Lapsana - Lapsanides
40) Madilides
41) Mantar-Omanitus
42) Semizotu-Listrida
43) Sirkenotu-Vilita
44) Stravogsila
45) Şevketi Bostan
46) Tavşan otu
47) Tekercan-Tekesakalı
48) Turupotu
49) Yabani bezelye
50) Yabani Kereviz
51) Yabani Soğan
52) Salep orkidesi
53) Bambul
54) Çiğdem
55) Eşek Dikeni (yerel adıyla kenker)
56) Eşek Marulu
57) Gelincik
58) Hodan
59) Sarmaşık
60) Su Kazayağı
61) Yabani Kuşkonmaz
62) Yabani Pazı
63) Yabani Sarımsak
64) Işkın
65) İğnelik
66) Kaya Koruğu
67) Kuş Ekmeği
68) Kuş Yüreği
69) Kuzukulağı
Yetmiş Ve Bitmemiş ! İşte Kendini Elletmekten Hoşlanmayan Bildiğim tek Bitkinin, Favori Börek Çeşidimin Tarifi:
1 kg ısırgan
5-6 taze soğan veya yabani pırasa
1/2 çay bardağı zeytinyağı
Tuz, karabiber
Hamur
Tereyağı (Zeytinyağı da olabiliyor-Asiti az olandan!)
Isırganın uç kısımlarını ayıklayın. Sap istemez. İyice yıkayın. Taze soğan veya yabani pırasa ile zeytinyağında kavurun. Tuz ve karabiber unutulmasın, damak tadına göre. Mayalı hamurdan bir karış çapında ve 3 mm kadar kalınlığında açılır. Börek Karışımını koyup yarım ay şeklinde bükün. Kenarlardan sıkıca bastırarak yapıştırın bohçayı! Hafif yağlı saç üzerinde pişirin. Tereyağı sürün. Afiyetle yiyin ve bu kıyağımı unutmayın!
KONU HAKKINDA YARARLANILABİLİR BAZI KAYNAKLAR:
1) Yayınlar: (2003) An Ethnobotanical Research in Friday Markets of Bodrum (Mugla-Turkey), DELPINOA 45: 167-172 [Proceedings Third International Congress of Ethnobotany, September 22-30 2001, Napoli]
2) (2003) Bodrum Mutfağında ‘Ot Kültürü’ I: Yenen Doğal Otlar. K. Toygar, (Ed.), Türk Mutfak Kültürü Üzerine Araştırmalar 2003, 10. Cilt, s.49-70, Türk Halk Kültürünü Araştırma ve Tanıtma Vakfı Yayınları, Ankara.
3) (2004) Wild Edible Plants of the Bodrum Area (Muğla, Turkey), Proceedings of the VIth Plant Life of Southwest Asia Symposium, Yüzüncü Yıl University, 10-14 June 2002, Van, Turkish Journal of Botany 28: 161-174.
4) (2004) Bodrum Yöresinde Halk Tıbbında Yararlanılan Bitkiler, 14. Bitkisel İlaç Hammaddesi Toplantısı, Bildiriler, 29-31 Mayıs 2002, Eskişehir, K.H.C. Başer and N. Kırımer (Eds.), e-book: http.//documents.anadolu.edu.tr/bihat
5) Yabansal bitkiler
Besin ve ekonomik değeri.
Öğ. Gör. Süleyman ARISOY
Ege Uni.Beşeri ve Ekonomik Coğrafya Kürsüsü, Ot Kültürü, Türk Mutfak Kültürü Üzerine Araştırmalar C. 10, 2003
6) Halikarnas Balıkçısı — Deniz Gurbetçileri, Cumhuriyet Gazetesi 29.8.1968 İstanbul. )
Doğan Şahin- Bodrum Kapak Dergisi- Şubat 2010
Bahçeotu yanlış olmuş. Onun adı çipohorta.Karışık Ot demek. Yani bahçede ne varsa karıştırılarak yapılan yemek. Tek başına bir ot değil.
ReplyDeleteIstifno ise başka bir ot.
Do you know where I can find iskin otu to plant in Bodrum, where I live, Thanks. Frank Marciano
ReplyDelete