Tipik, eriten sıcağıyla Sydney’de kalabalık bir öğleden sonrası.
Kraliçenin adamları, kelebekleri andıran siyah pelerinleriyle, başı peruklu kıdemli avukatlar, şövalyeler, kıdem kazanıp, Kraliçenin danışmanı onursal pozisyonuna gelene kadar larvadırlar, yani sıradan avukat. Kraliçenin peruğunda entrikalardan koza örerek güçlenirler kelebek adamlar. Kısa boylu olmak avantajdır. Güç için gereklidir kısa boylu olmak. Kısa boylu olmak garip bir şekilde hırslı yapar insanı. Gömlekleri ak pak, kollarında yırtmaçları ifil, ifil bakanlara her nasılsa ‘bu adam akıllı birine benziyor’ hissi vererek uçuşan eteklerini toplarlar; toparlanırlar ve sarınırlar kara pelerine.
Kendi anlaşılması zor yöntemleriyle iletişim kurarlar. Cep telefonu kalpleridir.
Ellerinde sıkı sıkıya kavradıkları, sarıya kaçan, kimisi gerçek at kılından markalı, kimisi Mahmutpaşa işi naylon örme peruklarıyla mahkeme salonunu telaşlı adımlarla turlayan kıdemli avukatlar. Kraliyetin adaletini temsil eden kara, şövalyelere yakışır pelerinleriyle tipi sonrası güneşe aldanıp buzlar üzerinde uçuşurken yönlerini kaybeden ve donan kara kelebeklere benziyorlardı.
Avukat müvekkiline çaresizlikle baktı;
- Son bir kaç yıldır çocukla pek ilgilenmemişsiniz. İlişkileriniz gelişmemiş çocukla.
- Olsun, ben hakim önüne çıkarım bırak onlar karar versinler.
Avukat bir süre sustu. Sonra iç geçirerek
- Eminim ki hakim de benim gibi düşünecek. Çocukların yatılı kalması hakkını alabileceğini sanmıyorum. En azından bu sefer değil. Belki de şöyle 6 ay çocukla gündüz görüşürsünüz, daha sonra belki gece kalmasını sağlayabiliriz. Müşterisine karşı olabildiğince nazik davranmaya çalışıyordu.
Yorum yaptım:
- Ama ne de olsa çocukların babası.
- Evet ama aylardır çocukları bir kez olsun aramamış.
- Tabii, ama neden? Kendi cevabımı kendim verdim beklemeden.
- Çünkü eski eşi çocukları göstermemiş. Yani adam onları görmek istemediğinden değil.
Sor bakalım son aylarda kaç kere suratına kapı kapatılmış.
- Biz de onun için buradayız ama değişen bir şey yok.
- Nasıl olur? Bu adam o çocukların babası. Neden kadının hakkı adamınkinden daha fazla?
Neden o istediği zaman çocukları görüyor da biz mahkemeye gelmek zorundayız?
Halil bitmiş görünüyordu. Gözleri çukuruna kaçmış anlamsız ve kızgın bakıyordu tercümanlığını yapan bana ve haklarını savunmak için burada olan avukata.
- Çocuklar annelerine telefon etseler ve iyi olduklarını bildirseler nasıl olur?
Avukat omuzlarını silkti, kelimeler ağzından inlercesine çıkan Halil’e baktı ve yeniden ortadan kayboldu. Biz de beklemeye başladık. İşlerin hemen en azından bugün hallolmayacağı belli olmuştu…
Okuduğunuz bu izlenimler herhangi bir aile mahkemesinden edinilmiş olabilir. Aile mahkemelerine işi düşenler için çok uygun bir deyim var “ hiç kimse bir şey kazanamayacak, avukattan başka” . Aile mahkemesinin sisteminden geçenler böyle düşünüyor. Özellikle de erkekler. Sistemin kişiyi tükettiğini söylüyorlar. Erkeklerin ya çocuklar üzerine taleplerinden vazgeçmesi için ikna edildiğini ya da kaybettiğini belirtiyorlar. Çünkü, dağılmış aile erkeklerinin çocukların yatıya kalması için mahkemeye başvuruda bulunması durumunda, Aile mahkemesinin unsurları; avukatlar, danışmanlar da dahil, hukuk sistemi içerisinde çalışanlar çocukların anneleriyle kalmaları gerektiği beklentisi ve inancı tarafından yönlendiriliyorlar. Hedef, çocukları kontrol etmek. Toplumun beklentileri bu yönde. Eğer çocukları babaya verirlerse bu beklentilere, yani topluma karşı çıkılmış olacak.
Bu durumda da erkekler teslim oluyor.
İş hiç de öyle mahkemeye gel, hakimi gör ve öğleden sonra olayı bitirmiş ve anlaşmış bir şekilde çık git kadar kolay değil.
Mahkemelerde zamanın çoğu beklemeyle geçer; beklerken kıpırdaşan, bir şeylerle oynayan, tırnağını didikleyen, kravatlarını düzeltip duran, eteklerinin yana kaymış yırtmacını çevirmeye çalışan, köşede külotlu çorabını lastiğini tutturmaya çabalayan, kafayı eğmiş halıya bakan, makyaj tazeleyen, çocuklara bağırırken bir yandan da iki yaşlarındaki oğlan çocuğuna meme vermeye çalışan, gözlerini dikmiş tavanda bir şeyler arayan insanlar, on beşte bir aldığı işsizlik yardımıyla geçindiği ucuz şaraptan karaciğerleri iflas etmiş, kıpkırmızı burnu ve çapar suratından belli olanlar, ‘Versace’ kravatlı, altın takılı adamlar, ruhsuz güvenlik görevlileri, sıkıntılı bekleyen tercümanlar hep birlikte beklerler. Ve uğultu. Genellikle de davalınız hemen karşınızda bir yerdedir.
Davalı olduğunuz bir insana, teoride, bakmamalısınız. Göz göze gelmek olmaz. Ama mümkün değil ki.. Bakıyorsunuz. Baktınız mı, ipuçları arıyorsunuz onun duruşunda ve deviniminde.
‘Neler oluyor acaba?‘Gelişmeler canlarını sıktı galiba, oh olsun. Canına okuyacağım senin’
Onların da size baktığını ve aynı şeyleri düşündüğünü biliyorsunuz.
Bu ortamda konuşmayacaksınız. Konuşursanız sesiniz gür ve kendine güvenli olmalı. Dik duracaksınız. Pervasız. Emin. Biriyle konuşurken aslında ne kendi konuştuğunuzu ne de konuştuğunuz insanın konuştuğunu anlamayacaksınız.
‘Bak bak, bir de gülüyor. Neden acaba ?
Zaman zaman birileri sinirden küplere biner. Bağırarak derdini anlatır vatandaş.
“ Saatlerdir bekliyorum bu içine sıçtığımın yerinde.”
Personel ve bekleşenler için anlık bir eğlence bu. Merakla gözler oraya döner.
‘ Şimdi ne olacak acaba?’
Yaşlı kadın bağırıyor
“ Yahu bize neler olduğunu anlatacak bir Allah’ın kulu yok mu? Akşama kadar bekledim. Kim buranın şefi, şefi göreceğim”!
Personel diplomasi kuralları dahilinde onu uyarıyor, ancak tavırlarında hiç de öyle acelecilik, önemli bir şey olmuş tavrı yok. ‘Daha evvel de görmüştük tavrı var dahası.’
Ancak güvenlik görevlileri de, ne olur ne olmaz soğukkanlılığı ve salaklığıyla çekim alanına girer tartışmanın.
Diğerleri bakmaya devam eder. Şimdi seyirlik çıkacak ya!.
Mahkemelerde umutsuz bir sıra. Her gün en az 30 boşanma davası görülmeyi beklermiş burada.
En az 30 çift savaşan taraf. Ortak görüşleri ise şu: Benim davam görülmeyi bekleyen diğer 29 çiftin davasından daha önemli.
Avukatlar ve Kıdemli olanları günün büyük çoğunluğunu hakim önünde sizi savunarak değil, diğer tarafın size yapmış olduğu teklifi getirip götürerek geçirir.
“Valla bak bundan iyisi can sağlığı “ derler. “Bu gün imkanı yok hakim önüne çıkamayız. Mahkeme çok meşgul. Anlaşmazsak belki de hiç bir şey alamayacağız. Kaybedeceğiz.’
Böyle durumlarda kadın her zaman avantajlıdır. Hele ki hali hazırda çocuklar onda kalıyorsa.
Bu durum, dava ne zaman sonuçlanırsa sonuçlansın değişmeyecek. Aylarca gelip gideceksiniz mahkemeye. Bu arada çocuklar yine boşandığınız karınızla kalmaya devam edecek. Siz bekleyeceksiniz hakim kararını. Babaların %95’i daha hakim önüne çıkamadan çocukların velayetini anaya bırakıyor. Can mı dayanır? Adam genellikle yasal yardım da alamaz hukuki masrafları için. Kadınlara yardım ise paket halinde hazır bilgi kitapçıklarıdır. Adam “tamam iş bugün bitti “ diye yüreğinden bir ferah ses çıkaracakken, olmadı! Yeniden gideceksiniz mahkemeye. Beklemeye.
Zaten ilk 7-8 gidişte çocuklar ve eski eşinizle görüşmeniz kavramının belirli bir rejime oturtulması eylemi tartışılır. Daha sonraki 3-4 mahkemede de bu kararların uygulatılması tartışılır. Sonra, hala bıkmamışsanız, en önemli an gelir. Çocukların geçici olarak sizinle kalması geçici kararı çıkar. Daha sonra ise eski eşinizin bunlara itirazı ve temyiz aşaması. Bu da 3-4 mahkeme sürebilir. Bu arada diğer sürtüşme nedenleri ortaya çıkacak, daha önceden düşünmediğiniz şeyler: Büyük oğlanın okulu değişsin? Çocuklarla şöyle yalnız bir tatile gitsem ?
Eski eşiniz annesinin planları değiştiğinden bundan sonra ziyaret günlerini değiştirmek isteyecek ve tüm hayatınızı alt üst edecektir. Bunlar da hap niyetine problem.
Tam tamına iki adet “Duruşma Öncesi Konferans-“ süreci, mahkeme tarihleri falan belirlenir.
İki gün boyunca mahkeme, evlilik danışmanlarıyla konferans, konuşma, suçlamalar, suçlanmalar, itiraflar, gözyaşları
“ Ben aslında çocuğun babasını görmesini istemez miyim, bir düzelsin hele” numaraları ve duyguların sel oluşu anlarını yaşarsınız. Küfürler, kapı çarpmalar, hepsi olabilir.
Baba ve anne olarak uygun olup olmadığımız analizi yapılır bir başkaları tarafından. Sinirleriniz çelik misali gerilir. Bu süreçte fazla bir şey bilmek istemezler duygularınız hakkında. Sonra bir akşam üzeri bu danışmanın evinizi ziyareti faslı başlar. Çocukla olan ilişkileriniz doğal ortamında! İncelenecektir. Tabii avukatın bürosuna gidip gelmeler, karda, sıcakta, oturmalar ve konuşmalar olacak, beyanatlar hazırlanacak, hukuki strateji geliştirilecek, özel yaşamınızın ıcığı cıcığı mevzular irinleşip akacak, eşinizin önceki ilişkileri, çocuklarla ilişkiler birer birer ortaya saçılacaktır. Tabii bir de çocukların ergen olana kadar nerede kalacakları meselesi var. Onun için hemen her yıl mahkemeye gidilecek. Kolay değil bu, 30 kadar en saygın yargıç, baktıkları yerden salonun neresinde oturursanız oturun sizi delen gözleriyle bakacaklar bu süreçte.
Kurtların kanunu. Kurtlar gibi, bilir misiniz o kurt hikayesini?
Kurtlar aç susuz kalınca durup dururken birbirlerini yemezlermiş. İnsanlar gibi değil. Kışın aç kalan sürü buzlu bir yerde arka ayakları üzerinde otururlar ve bir çember oluştururlarmış. Birbirlerinin gözlerine dikerlermiş gözlerini, hiç kıpırdatmadan göz kapaklarını. Aç kurt gözleriyle birbirlerinin gözbebeklerine girer, birbirlerini hipnotize edip uyuklatmak için sivri dişlerini gösterirlermiş. İçlerinde en zayıfı, en yorgun ve aç olanını seçerlermiş ilkin. Uyukladığı anda, diğerleri atılıp onu yerlermiş. Sonra ağızlarını yalayarak yeniden otururlarmış çembere.
İşte böylesine bir bakış. Ağlarsınız.
Sizin ev yaşamınız ve eski eşinizin ev yaşamı hakkında en ufak detaylar ortaya dökülür: kirli çamaşırlar. Çocuklar kaçta uyurlar? Ne tür bir disiplin kullanıyorsun? Çocuklarla ne kadar zaman geçiriyorsun? Çalışmıyorsan çocuklara nasıl bakacaksın? Soruların ardı arkası kesilmez.
Her iki tarafın da arkadaşları gelmiş şahitlik yapacaklar.-tarafsızlar tabii-. Her bir şahit tarafların ne kadar iyi ebeveyn oldukları anlatılacak. “çocuklar ikisini de ne çok sever bir bilseniz hakim bey: kesinlikle onlardan ayrılamazlar”-kimden?
Çocuk gelişimi ile uzaktan yakından her hangi bir işi olmuş olan tüm çocuk bakım profesyonelleri, öğretmenler, doktorlarınız, ve diğerlerine bilgisayardan çıkma celpler gönderilecek. Raporları istenecek. Kanlı sporlardan mı hoşlanırsınız? Alkol probleminiz var mı acaba? Didik didik delecekler aklınızı.
Bırakın o eski savaş filmlerini. Aile mahkemesine gelin. İnsanın insanı yemesini görmek için buraya gelin. Burası Avustralya’da bir Aile Mahkemesi.
Yıllık izinler hep burada geçecek.
Mahkeme tarihleri verilirken pek fazla fikir sorulmayacak sizden.
Beklerken bir kitap okuyun.
Birinci sayfanın yarısından sonra neden hala ikinci paragrafı 21.kez okuduğunuzu soracaksınız kendinize. Etrafınızdaki insanların zavallılıkları aklınızı çelip duruyor. Okuyamıyorsunuz. Başkalarının dertlerinin sizinkinden daha çok olduğunu görünce hafiften rahatlatıyorsunuz yüreğinizi. Buna da şükür!.
Karşıdaki kadının göz yaşları içerisinde kocasının Avukatına kocasının ödünç aldığı şemsiyeyi hala getirmemiş olduğunu anlatışına ve bu durumun eski kocanın karakterinin ne kadar kötü olduğunun kanıtı olduğunu sızlayarak anlatmasına ibret ve ürpertiyle kulak misafiri olacaksınız.
Daha hakime anlatmayı unuttuğu çok şey varmış.
Bir diğer vatandaş hafta sonunda aldığı kızının saçını annesine sormadan kestirmiş.
Vay sen misin. Üç celsedir geliyorlar. Berberi çağıracaklarmış. Çocuk, saçı kesilirken itiraz etti mi etmedi mi?
Bu tip bir davada ortalama bekleme süresi üç yıldır.
Mahkeme günleri arasındaki süre içerisinde ise sürekli olarak “Didişme“ ruh hali içerisindesiniz. Yaptığınız her hareketi iki kere düşündüğünüzü ve yaptıklarınızın ‘acaba yanlış mı anlaşılır’ safhasına geleceksiniz. “Ya diğer taraf bunu aleyhime delil olarak kullanırsa?”
Görüş günlerinde çocuğunuza odasına gitmesini ve bir saat cezalı olduğunu yüksek sesle dikte ederken korkacaksınız. ‘Mahkeme danışmanı buna ne der acaba?’
Böyle girecek düşünceler en mahrem kişiliğinize.
Mahkemede iken duygularınızı kontrol altına almış olmalı ya da en azından öyle görünmek zorundasınız. Yoksa ‘ bu adam içgüdülerini kontrol edemiyor’ sorusu gelir uzmanların aklına.
Eski eşinizin sizin işinize yarayabilecek bir palavrasını yakalasanız bile gülmeyeceksiniz.
Oturmaya devam edeceksiniz koltukta. Sakin. Efendi. Ağır.
İçinizde bok kaynayacak oysa sinirden.
Bir gün bunlar da bitecek ve “normal” insanlar gibi yaşayacaksınız. Artık kimseye bir şey anlatmayacaksınız. Çocuğunuzun geleceği garanti altında olmuş olacak. Karar öyle imiş. Çocuklarınızın mutlu, başarılı, refah içerisinde bir yaşamları olacakmış. Mahkeme kararıyla.
Yaşlanmış olacaksınız zaten. Artık o saatten sonra mahkeme falan da takmayacaksınız.
2000- Singapur semaları.
d.şahin
No comments:
Post a Comment
Thank You...Teşekkürler