(Araştırma/İngilizce'den Çeviri, Doğan Şahin 2006)
Filipinler
15. yüzyılın sonlarından itibaren İspanyol Kolonizasyonuna maruz kalan Filipinler halkı 1896–98 yılları arasında sürekli isyanlara rağmen İspanyol egemenliğine son veremez. Bu başkaldırıların çoğu din temellidir. Amerikalı şeker kamışı üreticileri yeni araziler ve sömürecek yeni işgücü yaratmak amacıyla İspanyol- Amerikan savaşını kışkırtır. Tüm bu bölgede İspanyol egemenliğine son vermek isteyen ABD 1898 yılında İspanyaya savaş açar ve Porto Riko, Filipin Adaları, Guam ve Küba(Küba 1902 bağımsızlığına kavuşacaktır) üzerindeki egemenliğine son verir. Bu ülkelerden Filipinler de ise Halk Bağımsızlık ilan eder. İspanyollarla yapılan savaşı kazanmış olan ABD ye göre ise buralar savaş ganimetidir ve yeni kuruluş ilan eden Bağımsız Filipinleri yasa dışı ilan eder. 1899 -1913 yılları arasında ABD ordusu başkaldırıyı bastırdığı iddiasıyla halka savaş açar ve yaklaşık 1 milyon sivili katliamlar, açlık ve açıkça yok edilmek suretiyle katledilir. ABD kuvvetleri devasa tarım alanlarını yakarlar ve Filipinlileri Esir Kamplarına kapatırlar. 6 ile 10 yaş arası her erkek Filipinlinin öldürülmesi verilmiş tir ve binlerse insan ABD ordusu tarafından katledilir, köyler yakılır, tarlalar yakılır. İnsanlar açlığa mahkûm edilirler. General McArthur bir roportajında “ Yaralı her ABD askeri karşılığında 15 Filipinliyi öldürdüklerini “ gururla ifade etmiştir.
Polonya-Lituanya Milletler Topluluğu
600 yıl kadar önce, Moğol Atlılarıyla beraber savaşmış olan (büyük ihtimalle Kuman, Kıpçak, Peçenek) Türk boylarının torunları Tatarlar Ukrayna bozkırlarına girer. Tatar’ların sürekli akınları karşısında yerli Ukrayna halkı “Kazak” denilen süvari savaşçı tipini yaratırlar ve Tatarları durdurdular. Güney Türkçesinden alınma bu kelimenin asıl anlamı “qazak- Maceracı ya da Özgür insan) dır. Cengiz Han egemenliğinden sonra Moğol ve Türk unsurların karışması sonucu bu halklar Avrupa’da “Tatar” olarak tanınmaya başlamıştır. Rusya bozkırlarının hemen tamamını ya doğrudan ya da yerel beylikleri kontrol altına almakla kontrol eden Kıpçak Hanlığına bağlı Tatarlar Ukrayna, Sibirya ve Rusya’nın büyük kısmında egemendirler.
Polonya’da eğitim görmüş ve orduda subay olan Kazak Lider Bogdan Khmelnytsky ordu’dan firar ederek 1648 yılında Zaporozhian Kazakları’nın kalesine iltica eder ve halkı Ukrayna-Polonya Milletler topluluğu egemenliğine karşı ayaklanmaya örgütler. Polonya üzerine saldıran Kazaklar 1654’de Ruslardan yardım isterler ve onların yardımıyla Polonya’yı işgal ederler. Ukrayna toprakları Polonya kontrolünden Rus kontrolüne geçer. Bağımsızlıklarını alacakları umuduyla Ruslardan yardım alan Ukrayna Kazakları bu emellerine ulaşamazlar ve Rus idaresine tabi olurlar. İsyanı çıkaran Bogdan Khmelnytsky halkı Polonyalıların “ kendilerini lanetli Yahudilere sattığı" propagandasıyla da etkilemiştir. Ayaklanma sırasında çok fazla sayıda Yahudi ve diğer Polonyalı sivil halkı ölmüştür. Ölülerin tam sayısıyla ilgili kesin bilgiler olmamakla birlikte, ölen toplam Yahudi sayısının 50,000 ile 200,000 olduğu, bu ölümlerin hastalık ve “Tatar hapishanelerinde” tutsaklık sonucu olduğu iddia edilir. Bu savaşlar sonucunda Polonya Lituanya Milletler Topluluğunun nüfusunun üçte bir oranında azaldığı tespit edilmiştir.
Rus İmparatorluğu
Antero Leitzinger “ Çerkez Soykırımı” adlı kitabında şöyle bir tespit yapar:
1800’lü yıllarda Çarlık Rejiminin Çerkez (Adige) Halklarına karşı uyguladığı fiil 19. yüzyılın en büyük soykırımıdır. Böyle olmasına rağmen, hayret edilecek bir şey ki, tarih sanki bu olayları unutmuştur, herkes daha sonra yapılmış olan Yahudi soykırımını bilmekteyken ve birçoğu Ermenilere soykırım yapıldığı iddialarını biliyorken “ayrı ayrı ve seçilmiş “ soykırım” hareketlerine yönelik araştırma yapmaktansa, 1856 ve 1956 yılları arasında hem Hıristiyan hem de Müslümanlara karşı yapılmış olan ve günümüz Sovyet sonrası-Rusya’sında hala devam etmekte olan genel soykırım eğilimli hareketleri incelemeye almalıyız” der.
Sovyetler Birliği
1932–1933 yılları arasında SSCB’de ortaya çıkan ve köylü halkı derinden etkileyen olaylar birçok bilim insanı tarafından soykırım olarak adlandırılır. Stalin rejiminin bilinçli uygulamaları sonucu ortaya çıkan ve SSCB nin hemen tamamını etkilemesiyle beraber en çok ve dengesiz bir biçimde Kazakları ve Ukrayna Halklarını etkilemiştir. Birçok bilim insanı özellikle Ukrayna ve Kazakları yok etmek amacını güttüğünü iddia ettikleri Holodomor olaylarına Soykırım demektedirler.
Devrimi takiben kolektif çiftçiliği savunan sistem geleneksel olarak küçük, bireyler ya da ailelere ait topraklarda çiftçilik yapılan Ukrayna da zorluklarla karşılaşır. Rusya’nın diğer yerlerinde araziler köylülerin ortak malı iken, burada herkesin kendisine ait arazisi vardır ve kolektif çiftlikler fikrine bir direniş görülür. Kolektif çiftliklere direnen “ kulaklar” ülkenin çeşitli bölgelerine zorla tehcir edilirler. 300 bin kişinin tehcire maruz kaldığı belgelidir. Sovyet devleti bir kanunla Ukrayna köylerindeki tüm buğdaya ve sair gıdalara (patates, soğan vs) el koyar, bahis konusu gıdaların satın alınmasını ve herhangi bir tür de ticareti yasaklar ve son olarak da tüm finans kaynaklarına el koyar. “Şok Timleri” denen gruplar sık sık köyleri basarak bu kanunlara uyulmasını sağlar. Ukrayna sınırları çepeçevre sarılır ve tüm Ukrayna koca bir ölüm kampına dönüştürülür. Birkaç ay içerisinde tüm ülke açlıkla savaşmaktadır. 1933 yılı sonuna gelindiğinde Ukrayna’da milyonlarca insanın öldüğü tartışılmayan bir gerçektir.
1951 – 1990 arası Soykırımlar
Bangladeş Savaşı
Politik Bilimci R.J Rummel 1997 yılında yayınladığı “ Demosid İstatistikleri: 1900 yılından bu yana Toplu katliamlar ve Soykırım Fiilleri” adlı kitabında (web’de yayınlanmaktadır) şunları yazar : “ Doğu Pakistan (günümüzde Bangladeş) başkanı Ağa Muhammed Yahya Han ve generalleri Bengali entelektüel, kültürel ve politik entelektüellerini de tamamen ortadan kaldırmayı planlamıştır. Kerza, binlerce Hindu’yu da ayrımsız olarak öldürüp, geri kalanları Hindistan’a sürmek niyetindeydiler… Bu akıl almaz planlar açıkça Soykırım fiilini teşkil eder “ der.
1971 yılında meydana gelen bu demosid hareketinin ortalama 1.5 milyon insanın canına mal olduğunu ifade eder.
Burundi
1972 yılının Nisan ve Eylül ayları arasında 100 ile 150 bin arası Burundi Hutu halkı katledilmiş, yaklaşık 500 bin kişi ise Zaire, Rwanda ve Tanzanya gibi komşu ülkelere kaçmıştır. Katliamlar aynı yılın başlarında isyana kalkışan Hutuları bastırmaya yönelik intikam hareketleri sonucu ortaya çıkmıştır. Bir aşamada, günde 1000 insanın öldürüldüğü tespit edilmiştir. Eğitimli olan, özellikle Lise eğitimi almış ve almakta olan gençler yönetimde olan azınlık Tutsiler tarafından tespit edilmiş ve müthiş bir insan avı yaşanmıştır. 1962 yılında bağımsız bir Karalık haline dönüşmeden önce, bu bölge önce Alman Doğu Afrika’sının bir parçası olarak Alman sömürgecilerin daha sonra da Belçikalı Sömürgecilerin kontrolü altına girmiştir. Bağımsızlık tarihinden itibaren birbirleriyle savaşan halk Soykırım olarak adlandırılan 3 olaya maruz kalmıştır. 1972 yılında Tutsi ordusunun Hutu katliamı Soykırım tanımına uymaktadır. Aynı şekilde 1993 yılında yine aynı şekilde bir soykırım fiili yaşlanmış olup özellikle bu olay devlet tarafından organize edilmiştir. 1993 yılında ise Hutu sivil grupları Tutsi sivilleri toplu katliam yaparak katletmiştir. Bahis konusu üç büyük olaydan en son olanı Burundi Hükümeti tarafından Soykırım ilan edilirken, Hutu ölümlerine yol açan ilk iki olaya değinilmemiştir. Bu aşamadan sonra Hutu Soykırımı kayıtlardan bile kaldırılmış ve uluslar arası kamuoyu bu olayı zihinlerinden silmiştir.
Rwanda Bağlantısı
1959 yılında Belçikalı sömürgeciler ve Katolik Kilisesinin kışkırtmasıyla Tutsileri katletmeye girişmiş olan Hutular yüz binlerce Tutsi'nin ülke sınırlarının dışına kaçmasına neden olmuşlardı. Bu kez, 1972 yılında soykırıma maruz kalan Hutuların kolektif hafızasında yer eden olaylar komşu ülkelerde yaşayan Hutuları da etkilemişti. On binlerce insan komşu ülke Rwanda'ya sığınmıştı. Burundi ve Rwanda da artan savaş Burundi Tutsi ordusunun katliamlarına hız kazandırmıştı. Rwanda’da yaşayan Hutular yine aynı ülkede yaşayan Tutsi muhalefetle çatışmaya girdi ve Hutuların başlattığı saldırılarla Rwanda da bir başka soykırım hareketi gelişti. Hutu saldırıları sonucu Rwanda’da iç savaş çıktı ve 1 milyona yakın insan öldü. Fransız ve ABD devletlerinin de olaylarla ilgisi olduğu bilinmektedir.
Kamboçya
İkinci dünya savaşının hemen sonrasında, 10 yıllık bir bağımsızlık savaşıyla Fransız sömürgesinden çıkan Kamboçya’da 1970 yılında kurulmuş olan Kmer Ruj Komünist Gerilla hareketinin ABD destekli Prens Norodom Siyanuk kontrolündeki hükümete karşı, Pol Pot liderliğinde 1975–1979 yılları arasında sürdürdüğü savaş sonucu, açlık ve tehcir de dâhil olmak üzere, 1.7 milyon kişinin öldüğü tartışılmaktadır. Sınıfsız toplum yaratma ideali olan rejimin gazabından eski hükümetle ya da yabancı dış ülke hükümeti ile herhangi bir ilişkisi olan kişiler de dâhil olmak üzere, etnik Vietnamlılar, Kamboçyalı Hıristiyanlar, Müslümanlar ve Budistler, Yahudiler de nasibini almıştır. Pol Pot rejimi 1979 da Vietnam’ın ülkeyi işgali ile sona ermiştir.
Sovyetlerin Afganistan’ı İşgali
642 yılından beri Müslüman olan ülkede 1979–1982 yılları arasında Marksist hükümeti desteklemek amacıyla Afganistan’ı işgal eden Sovyetler birliğine karşı direnişe geçen ve ABD ile Pakistan destekli “Müjahidin” ile yapılan savaşta binlerce sivil katledilmiştir.
Halkın çoğunluğu 19. yüzyılda İngiliz İmparatorluğuna karşı en büyük direnişi gösteren yerel ve geçmişi antik dönemde Hun’lara dayanan Paştun kökenli iken Tacikler, Hazaralar, Aymak, Özbek ve Türkmenler de nüfusun diğer kısmını teşkil eder.
Sovyetler birliğinin dağılmasıyla kontrolü ele geçiren Taliban’ı terörist ilan eden ABD Afganistan’ı işgal etmiştir ve ölü sayısı bu derlemenin yapıldığı Batı kaynaklarında henüz tam ve kamunun bilgisine açık olarak ifade edilmemiştir.
Irak
1987 Mart ayında Saddam Hüseyin’in amcaoğlu Ali Hasan El Majid, Baas Partisi Kuzey Bölgesi Genel Sekreteri tayin edilir. Kuzey Bölgesi yoğunlukla Kürtlerin yaşadığı bir bölgedir. Periyodik olarak Kürt isyanlarıyla karşı karşıya kalmış olan Baas Yönetimi “Kürt Sorununa Son Çözüm “ olarak, 23 Şubat ve 6 Eylül 1988 arasında "al-Anfal" (Kur’an'da da geçen (8.sure) Anfal) operasyonunu yürütür. Hava desteği alan 200,000 askerden oluşan Irak Ordusu bir kaç binden oluşan gerilla güçleri ile karşılaşır. 15 ile 70 yaş arası tüm erkeklerin katledilmesi emri verilmiştir. (Iraq's Crime of Genocide, pp. 11, 14.)
Yakalanan Kürt topluluklar Kerkük yakınlarındaki Topzawa kampı başta olmak üzere, kamyonlarla kamplara yollanırlar. Kadın erkek ve gençler ayrı ayrı kısımlara kapatılırlar. Yaş gruplarına, bedensel özelliklerine ayrılan gruplar kayıt altına alınıp farklı odalara kapatılırlar. Erkekler rutin olarak işkenceden geçirilirler. (Iraq's Crime of Genocide, pp. 143–45.) Binlerce Kürt bu saldırılarda katledilirler, Baas rejiminin emriyle, soykırım fiiline maruz kalırlar.
Birkaç gün burada tutulan erkekler ve savaşacak yaşta olduğu düşünülen gençler yine kamyonlara doldurulup, istisnasız, toplu olarak katledilir ve çukurlara gömülürler. Iranla yapılan ateşkesi takip eden günlerde, özellikle Behdinan bölgesinde (Zagros Dağları İran kısmı ve Zap Deresi batısı )" sadece genç erkekler ve yetişkinlerin " ortadan kaybolduğu" (Asurî, Keldani Hristiyanlar ve Yezidi Kürtler Hariç- bu topluluklar ikincil hedeflerdi). Birçoğunun yerel askeri makamlar tarafından ya da yakalandıkları yerde sorgusuz sualsiz katledildikleri.” görülür. (Iraq's Crime of Genocide, pp. 178, 190, 192;). Bu saldırılardan en bilinenlerinden birisi Koreme Köyüne yapılan saldırıdır. 28 Ağustos tarihinde köye giren Irak birlikleri 29 genç delikanlıyı ve yetişkini kurşuna dizerler. ( bkz Middle East Watch/Physicians for Human Rights, The Anfal Campaign in Iraqi Kurdistan: The Destruction of Koreme [Human Rights Watch, 1993].)Erkeklerin yanı sıra yüzlerce kadın, çocuk ve ihtiyarda bu saldırılarda açlık, Halepçede gaz saldırısı (Hardal gazı ve Sinir Gazı), sıcaktan ve susuzluktan kavrulma ve bilinçli ihmal nedeniyle yokolmuşlardır. 2000 köy yerle bir edilmiş, bir düzine kadar kasaba yıkılmıştır. Irak rejimi tarafından yakılıp yıkılmış olan köy sayısı 1975 yılından ABD işgaline kadar 4000 civarındadır. Anfal saldırıları sırasında 50 Kürt Köylüsünün katledildiği, İran sınırındaki Kala Dizeh kasabasının (nüfus 70 bin) Irak ordu mühendislerince yıkıldığı bilinmektedir.
Hollanda mahkemesi 23 Aralık 2005 te Halepçe katliamında kullanılan kimyasalların Frans van Anraat adlı tüccardan alındığını karara vermiş ve bu kişiyi savaş suçlusu olarak ilan etmiştir.
Tibet
11 Ocak 2006 tarihinde yayınlanan bir habere göre İspanyol Yüksek Mahkemesi 7 kişiden oluşan eski Çin idarecilerinin Tibet’te soykırım yapıp yapmadıklarını soruşturmaya açacağı bildirildi. Çin ise İspanyol mahkemesini “kurgu” yapmakla suçlayıp iç ilişkilerine karışmamasını bildirdi.
Tibet Güneybatı Çin bölgesinde olup Burma, Hindistan, Butan ve Nepal’e komşudur. Orta Asya'nın eski bir merkezi olan Himalaya ve Kunlun dağları arasında kalan bölgedir. Tarihsel olarak Lamaist Budist olan bu halk 7. yüzyılda bağımsız bir krallık olarak sahneye çıkmış, 13 ve 18. yüzyıllarda Moğol etkisi altına girmiş ve 1720 de Çin kontrolüne girmiştir. 1904 yılında, Askeri bir güç tarafından korunan İngiliz Diplomatik Heyeti başkent Lhasa’ya zorla girmiştir. İngilizlerin gelme nedeni ise (gerçekdışı olduğu sonradan ortaya çıkar) Rusya’nın Tibet’i kontrol altına almaya çabaladığı ve Tibet ordusuna silah sağladığıdır. Misyon Lahasa'ya vardığında Dalai Lama Moğolistan’ın Urga kentine kaçmıştır bile. Tibet Hükümeti yanı sıra üç büyük manastır temsilcisi arasında bir anlaşma imzalanır. Bu anlaşmayla İngilizler Sikkim (Doğu Himalayalar'da dünyanın gözünden uzak ve 16 yy da Tibetliler tarafından yerleşilmiş bir bölgedir. 1890 yılında, komşu Hindistan’ı kontrol eden, İngiliz Sömürge Koruması altına girmiş 1949 yılında, Hindistan’ın İngilizlerden bağımsızlığını kazanmasıyla, o ülke güçlerine geçip oranın bir eyaleti olmuştur).ve Tibet arasında kalan bölgede serbest ticaret yapma hakkı elde eder. Getirdikleri askeri misyonun tüm masraflarını da ödetirler. 1906 yılında İngilizler Çin ile de bir anlaşma yaparak bu hakkı sağlamlaştırırlar. İngilizler " Tibet bölgesini kendine katmayacağına ya da Tibet yönetimine karışmayacağını ilan eder” . Bu anlaşmayla İngilizler Çin’in Tibet üzerinde hakkı olduğunu kabul ederler. Ülkenin dini lideri Dalai Lama 1959 da sürgüne gitmiştir.
Sürgündeki Tibetlilerin iddiasına göre 1959 yılından beridir açlık, tehcir ve katliamlar nedeniyle ölen Tibetli sayısı 1.2 milyondur. Bu iddialar Çin Komünist partisi tarafından ret edilmiştir. Çin hükümeti 300 bin kişinin mağdur olduğunu ve bunlardan 90 bininin ülke dışına kaçtığını ifade eder.
1991’den sonra Soykırımlar
1951 yılına gelindiğinde Birleşmiş Milletler Güvenlik konseyinin sadece 5 üyesi Soykırım suçunu tarif edildiği şekliyle kabul ediyordu. Sovyetler 1954 de, İngilizler 1970 de, Çin halk Cumhuriyeti 1983 te ve ABD 1988 de bu çerçevede belirtilenleri kabul edecekler ve ancak 1990 lı yılların sonlarında Soykırım bir suç olarak kabul edilip uluslar arası hukuk uygulanmaya başlayacaktır.
Bosna
1992–1995 yılları arasında Bosnalı Müslümanlar (Boşnaklar) Sırp Cumhuriyeti Ordu ve milisleri tarafından sistematik bir şekilde soykırıma uğratıldılar. Bosna katliamı Eski Yugoslavya için Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi tarafından soykırım olarak kabul edildi (Serebrenika katliamı). Sırp Cumhuriyeti Serebrenika’da yaklaşık 8000 kişiyi 1995’in Temmuz ayında toplu kıyımlarla, katletmiştir. Boşnak kaybolan şahıslar komisyonu ise bu rakamın çok daha fazla olduğunu iddia etmektedir. Sırp saldırılarının ana nedeni dinidir ve amaç Müslümanları toptan yok etmektir. Bu dönem içerisinde Hırvatlar da etnik temizlik katliamlarından paylarını almışlardır. Milyonlarca insan evlerinden edilmiş, köyler ve kasabalar yakılıp yıkılmıştır. Bu savaşta 32,723 sivil, 31,270 Boşnak asker, 3,555 sivil, 24,206 Sırp Asker ve 1,899 sivil, 5,439 Hırvat Asker ölmüştür.
Rwanda
1994 yılında, 100 günlük bir süre içerisinde, resmi rakamlara göre, 927,000 Tutsi ve ılımlı Hutu Rwanda’da Hutular tarafından öldürülmüştür. Bilinen soykırımlar tarihinde insanların kısa sürede bu kadar hızla kıyıldıkları bir başka örnek yoktur. Öldürülenlerin cesetleri sokaklarda bırakılıyordu. İnsanlar nerede öldürülmüşlerse (çoğunlukla pala ve bıçak) orada bırakılıyordu; caddelerde, evlerde.
Rwanda ile ilgili Uluslararası Savaş Mahkemesi (ICTR) Birleşmiş Milletlerin denetiminde, Rwanda’da 1 Ocak tan 31 Aralık 1994 tarihine kadar meydana gelen soykırım fiilinin incelenmesi amacıyla kurulmuş bir mahkemedir. Mahkeme, BM Güvenlik Konseyinin kararıyla 8 Kasım 1994 te oluşturulmuş ve yapılmış olan soykırımın sorumlularının bulunup yargılanmasıyla görevlendirilmiştir.
Bu aşamada ICTR 19 oturum yapmış ve 25 kişiyi suçlu bulmuştur. 25 Kişi daha karar beklemektedir. Bunlardan 19’u tutukludur. 10 kişi kayıptır. İlk yargılama 1997 yılında yapılmıştır ve Jean Kambanda, Başbakan Vekili, suçu kabul etmiştir.
Sudan
Sudan Barış Yasası Sudanı soykırımla suçlayan ve 21 Ekim 2002 de ABD Başkanı George W.Bush tarafından imzalanarak yasalaşan bir ABD federal hukuk maddesidir. ABD’nin bu yasayı çıkarmasının nedeni “.Sudan’da Süre giden Savaşa Detaylı Bir Çözüm” amacı gütmektedir ve her iki taraftan da insan hakları ihlallerini; hükümetin insan hakları ihlalleri geçmişini; köle ticaretini; köle kaçırma seferlerinde hükümetin milis kuvvetler ve başka kullanmasını; sivil hedeflerin hükümet tarafından havadan bombalanmasını kınar. ABD bu işi başarmak için 2003,2004 ve 2005 yıllarında Sudan Hükümetinin Kontrolü dışında olan alanlarda kontrol sağlamak üzere 100 milyon dolar bütçe tasarısını onaylamıştır.
1983 yılında başlayan çatışmalar günümüze değin 2.000.000 kişinin ölümüne ve yaklaşık 4.000.000 kişinin yerinden, yurdundan edilmesine neden olmuştur.
Janjaweed (Arapça) Sudan’ın batısında Darfur bölgesinde yaşayan Arap asıllı Zenci Müslüman silahlı gruptur ve Mısır kökenli Baggara Arap’ları olup göçebe sığırcılık yaparlar. Arap Kökenli Sudanlılar ile Müslüman olmayanlar arasındaki bu savaşta 2003 yılından beri Janjaweed Silahlı Grupları temel aktörlerden birisi haline gelmiştir. Janjaweed Sudan Hükümeti yanlısıdır ve hükümet desteklidir. 80 Kadar Zenci kabile ise düşmandır.
9 Eylül 2004 tarihinde ABD Genel Sekreteri Colin Powell “.Silahlı Arap Müslüman Janjaweed Örgütünün hareketlerinin, hükümet kuvvetleri tarafından birebir yapılmasa bile, organize edildiğini yapılanların “ Soykırım “ olduğunu ve “ Sudan Hükümeti ile Janjaweed’i sorumlu tuttuğunu.” ilan eder.
Sudan Halkları Kurtuluş Ordusu/hareketi (SPLA/M), (NDA) Ulusal Demokratik İttifakının bir üyesi silahlı gruptur. Bu İttifak, Sudan Yönetimine karşı en büyük ittifaktır.
SPLAM 1983 yılında kurulmuştur. Kuruluşundan beridir Hükümete karşı silahlı isyan halinde olmuştur. Günümüzde ise bir parti olmuştur. SPLA genel olarak Güney Sudan’da yaşar, Arap olmayan, Müslüman olmayan ve Afrika’da Misyoner çalışmalarının yüzyıllardır çabaları sonucu Hıristiyan olmuş yerli halkalardan oluşur. Petrol zengini Güney ve Batı Sudan’da yaşanan çatışmaların temel nedeni dini ve etnik olarak yansıtılmaktaysa da, ülkedeki zengin petrol yatakları asıl hedeftir.
Sudan hükümeti SPLA gruplarının Sudan Uganda sınırında karargâh kurduklarını, Uganda ve Eri tre’nin SPLA ya destek vererek çatışmaları kışkırttığını beyan etmiştir.
2005 yılında Sudan Hükümeti SPLA ile anlaşmaya varır ve Güney Sudan’ın Otonomisi tanınır.
The Guardian Gazetesinde, 7 Ekim 2005 yılında Jonathan Steele tarafından yazılmış olan bir makalede “ Colin Powel tarafından Sudan’ın Batı’sında olan bitenin “ Soykırım “ olarak nitelendirilmesi, yeni muhafazakâr (Neocon) gruplara, Hristiyan Sağcılara ve İslam karşıtı gruplara bir jestidir” dediği yazılmıştır. İngilizler ise “ soykırım” kelimesinin bu kadar hafif olaylarda kullanılmaması gerektiğini beyan eder. Aynı makalede “ bu kadar ölüme bakıldığında bunun aslında bir soykırım ya da etnik temizlik olmadığını, aslen göçer Araplarla yerleşik çiftçiler arasında bir güç savaşı olduğu, öyle Balkanlarda gördüğümüz gibi dinler arası ya da toprak alıp vermek gibi bir şeyin söz konusu olmadığı.” yazılmıştır.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, 24 Mart 2005 tarihinde, 1590 sayılı kararıyla (UNMIS) Sudan’a Birleşmiş Milletler Misyonu’nu kurar, Güvenlik Konseyi Darfur Bölgesindeki durumu “ güvenliğe ve uluslar arası güvenliğe tehdit”" olarak görmektedir. BM araştırmaları sonucu Müslüman Kontrolü altındaki Sudan Hükümetinin toplu katliamlar, tecavüz ve sair insan hakları ihlalleriyle yaklaşık 100 bin Müslüman olmayan halka karşı insanlık suçu işlediğine karar verir. 1.85 milyon Müslüman olmayan Zenci kabilenin ise yerinden yurdundan edildiği iddia edilmektedir.
(Devam edecek)
No comments:
Post a Comment
Thank You...Teşekkürler