Lanet olası araba yüzünden tam bir buçuk saat geç kaldım Aziz Vinsent akıl hastanesindeki işime. Önü sonu yarım saat sürmeyecek bir seans için bu kadar telaş. Aklını kaçırmış biriyle ne konuşacak ki doktor? Ben de tercüme yapayım? Park yeri bulmak da zor şehirde.Melbourne tramvay ağları yenileneli yollar değişti. Her taraf para tuzağı. Değnekçiler yerine makineler var. Yerini bulunca makineye saatlik para atıyorsun, o da bir fatura veriyor sana. Bunu arabanın ön camına koyuyorsun. Tamam. Sonra, güzel gri üniformalı görevliler kontrol ediyor fişleri.
Girmeden bir de sigara içeyim. Epey hareketli bir sabahtı. Neyse arabayı da tamir ettirdik. Bugün tamirciye çalışacağım. Üstüm başım sigara koktu.Telaşla ikinci kata çıktım. Doktor Wong meşgul. Bari faturamı hazırlayayım. Tam o sırada kısa boylu, Asyalı bir psikolog geldi. Yanında asistanı. Uzun boylu bir Kanadalı.
Ayşe Hanım getirildi. Başı bağlı; garanti Adana’nın köylüklerindendir. Ben etnoloji uzmanı değilim ama koyu kırmızı, çiçekli yerleri süpüren etek ve rengarenk çetik giyen birisini görsem Adana’nın tahtacı köylükleri aklıma gelir. Belki de değildir. Konyalı da olabilir.
‘ Sor bakalım Ayşe’ye, kanını içmek isteyenler kimlerdi’ Aha! Gene tam delisine çattık. Bu görüşme uzun sürmez; ben de ikinci işime geç kalmam. Göz kliniğine gideceğim. Batı sağaltım tekniğiyle Doğuluyu tedavi etmeye kalkan psikoloji ilimcilerine acıyorum. İşleri zor.
‘ Ayşe hanım ben tercümanım. Söyler misin senin kanını içmek isteyen kim, neredeler?’
‘ Vampirler vaa. Bi gız bi eekek, ön baaçede oturup duru, uzun boylu, gız olanının sııtı bana dönük’
’Sırtı dönük oturan iki vampir varmış Dr.Wong’
‘ Pekii sen neredesin?’
‘ Ben geçiyom, şööle geç diyolaa, ganımı emicek vampiir’
‘ Ayşe hanım biraz da kocasını anlatsın bakalım’
‘ Teecuman şunu diyivee, İngilizce gonuşameyon amma anlıyon, bana iğne yaptılaaa, yapmayin didim yaptilaa. Soona da iki beyaz hap vaadı elinde şu kısa boylu olanın, zoola içiidilee’
‘ Zorla ilaç içirmişsiniz Dr. Wong’
‘ İçirirler. Hastasın sen. Anlat ona, hasta o. Psikolojik bozukluğu var.Onun için ilaç veriyoruz. Evde ilacını içmeyince böyle uçuyormuş’
‘ Evde de ilacını almalıymışsın Ayşe hanım, senin ruh hastalığın varmış’
‘ Yok benim bişiim. İlaç almak istemeeyon. Bunların hepsi gocamın suçu. Gaynanam “ bu garı deli, seni ben büyüttüm, buna bi şey veeme” deyomuş benim üçün, gardaşlarım yengemler hep bir olmuşlaa bana manyaksın sen deyoolaaa. Gocam da onlaala bir oluyo. Ben istemeeyon her gün her gün geliyo.’ Elini bileğinden geriye bükerek emmebasma tulumba çekermiş gibi bir ayıp hareket yaptı.
‘..Benim üstüme çıkıyoo. Emeceğemiş beni..ganımı emicek..bıktım. Hep üstüme çıkıyo. Depişeceemiş.Ganımı emcek’
‘ Kocası her gün üstüne çıkıyormuş’
‘ Tamam tamam, şimdi sen dooru odaya Ayşe, ilacını güzelce alırsan seni eve gönderirim, yoksa odaya.”
Ayşe hanım oda lafından irkildi. Hafif yan dönerek, utanırmış gibi, baş örtüsün düzeltti. Kalktı, Doktor Wong’a yaklaşıp sırtını okşadı
‘ I go home darlink, I teyk incekşın ok, no oda, no odaa’
Bana döndü:
“ eyvallah teecüman bey, bunla vampir, tikkat et ganımızı emiyolaa bunnaa” Kanadalı asistan Ayşe hanımı, kolundan tutmak suretiyle, odadan çıkardı.
‘ Kocasını alalım içeriye’
Ak saçlı bir adam, Mehmet bey, çoktan emekli. Belli. İki oğlu ve üç kızı eğitimli. 1969 da gelmişler 2 çocukla Avustralya’ya.Ford fabrikasında çürütmüş ömrünü. Çocuklar uğruna tabii. Ceketimi satarım mevzusu. Tükenmiş, mülayim bir adama benziyor.
‘ Buna bi şeyler oldu. İlacını alsa iyi ilacını almayınca böyle kafayı yiyor. Vampir diyor. Çocuklar da bıktı. Kızım psikoloji okudu, o bile başını alamadı bununla. İlacını alsa iyi kadın da.Ne zaman eve gelecek?’
‘ Daha değil. Bu bir akıl hastalığı. Kadının beyninde bir takım salgılar aşırı salgılanıyor. Verdiğimiz ilaç bu salgıyı dengeliyor. Bir süre böyle ilaç almaz da eski krizlere girerse korkarım bir daha ki sefere ilaç da işe yaramaz.’
‘ Evde iyi idi amma. Siz bıraksanız da ben versem ilacını. Gelsin eve’
‘ Gelemez. Siz de bu tedavi bitene kadar hastaneye gelmeyin. Sinirleniyor. İşimiz zorlaşıyor. Gerekirse kızınız arasın, telefon edebilirsiniz. Sizi görünce vampir gördüm diyor.’ Silkindi amca, üzerinde iğreti duran kahverengi ceketinin yakalarını parmaklarıyla düzeltti.
“ Nerde çocuklar doktor? Herkes kendi derdinde.Büyüyüp ayrılan bir daha gelmez oldu. Ah şu memleket tüketti bizi. Bak zavallı kadın da vampir diyip sayıklıyor”
Amca boynu ve beli bükük çıktı.
Dışarıda buldu beni.
‘ Gördün mü tercüman oğlum? Bir şeyi yoktu bunun. Ne zaman o dincilerin arasına katıldı, böyle oldu. Sonra yalnızlıktan bu kahrolası ülkede, bir dinci gruba girdi. Önce beni istemez oldu sonra da evde cinler var demeye başladı. İlacını alsa iyiydi amma. İyi kadındır. Sonra bizim apartmanın çevresinde bir kaç eroinci görmüş. Korkmuş. Ondan beridir de vampirler kanımı emecek diyor. Aslında eroincilerden korkuyor.’
Dışarıda 46 numaralı, uyuklayan çınlamasıyla, tramvay duruyor. Demir tekerlerin demir raylara sürtünme çığlıkları yırtıyor bilincimi,Adanalı amcamın çığlığı akıyor kulağıma:
‘ Gideceğim anasını satayım. Taksimde bineceğim tramvaya, Çukurun ovasına gideceğim. Köyüme. Orada, dünya yansa bile umurumda olmayacak. Vampir yoktur ya bizim köyde de? Bir gün gergiye göçeceğim buralardan’
Eylül 2004-Doğan Şahin
No comments:
Post a Comment
Thank You...Teşekkürler