Total Pageviews

Wednesday 10 March 2010

BİR ESKİMO MASALI

KUTUP AYISI

Antarktika’da, devasa bir buzula oyulmuş mağarada yatmaktaydı Anne ayı. Kış mevsimi olduğundan buzul kaya gibi sertti. Sakince yatıyor ve durumundan hoşnut görünüyordu. Arada bir karnının altından bir inleme geliyordu. Yavru ayı annesinin karnı altında ısınmış ve güvendeydi.

Kutup ayısı yavrusu doğduğunda o kadar küçük ve zayıftır ki. Ve yaşamının ilk dokuz gününde gözleri kör, derisi çıplaktır. Bu nedenle anne ayı onu kendi sıcaklığının korumasına alır ve altında saklar. Çünkü bu buzdan oyulma mağarada üzerine uzanılabilecek ne bir yaprak ne bir ot parçası vardır ve işte bu nedenle anne ayı her zaman onunla beraber olmak zorundadır yoksa yavru donar ve ölür.

Buzullar çok büyük olurlar- devasa buz kalıplarıdırlar. Küçük aile işte burada güvende ve sakin bir hayat geçiriyordu.

Anne ayı duyduğu garip seslerden endişelenmekteydi ve bir gün mağaranın alt yamacından ve üst kısmından boğuk bir uğultu gelmeye başladı. Aniden bu güçlü hayvanın tüm duyuları ve hislerinin korkudan yok olmasına neden olan bir çatlama duyuldu. Yavru ayıcık ise sadece memeden emdiği sütün sıcaklığını duyumsamaktaydı ve o anda neden rahatsız edilmiş olduğunu anlayamadı.

Anne o kadar çabuk sıçramıştı ki küçük yavru buzun üzerine yuvarlandı. Anne ayı küçük yavruyu sadece başı dışarıda kalacak şekilde tamamen ağzına alıp hızla dışarı fırladı. Şanslıydı, çünkü o ana kadar aşılmaz görünen buzul kısa bir süre sonra yan yatmıştı. Muhteşem bir çatırdamayla parçalara ayrıldı, ufalandı ve bir anda buz kütleleri etrafı kapladı.

Ama şimdi ana ayı çok uzaktaydı. Tüm hızıyla fırlamış ve ancak kendisi ve küçük yavruyu güvenceye aldığını anladığı zaman durmuştu. Yavruyu dikkatle ve yavaşça karın üzerine bıraktı. Bu küçük ve çıplak vücudun anasının sıcacık ağzından buz gibi soğuk karın üzerine bırakılması yavrunun canını yakmıştı. Soğuk bir bıçak gibi kesmekteydi, aylardan Şubat. O kadar soğuk ki, termometrelerdeki cıva donardı.

Bir süre sonra, anne ayı kıyıdan epey içerilerde kendisine bir in açabilecek kadar büyük bir kar birikintisi buldu. Orada, yeniden ortaya çıkabileceği ana kadar kış uykusuna yattı.

Küçük yavrunun gözleri yavaş yavaş açılmaya başladı ve çıplak vücudunda ipek kadar yumuşak beyaz tüyler çıktı. Kısa süre sonra küçük yavru annesinin sırtına çıkacak kadar cesaret toplamıştı. Öyle ki, güzel bir günde mağaranın ağzına kadar gelip kafasını dışarı çıkarabildi. Yavru kendisi sıcacık ortamında kıvrılıp anasının sütünü emerken, onun kış uykusunda hiç bir şey yememekten gittikçe zayıflamış olduğunun farkında değildi. Bir süre sonra anne ayı açlığa dayanamaz oldu ve bir süre sonra bir şeyle bulmak için mağaradan çıkması gerekti; yavru da zaten kendisi ile beraber gelecek kadar büyümüştü.

Yavru rüzgârın yakıcı soğuğunu hissediyordu. Titredi. Fakat anne ayı mağaraya dönmek isteyen yavruyu burnuyla dışarıya itekledi. Bir süre sonra artık yavrunun mağarayı tek başına bulamayacağı kadar uzaklaşmışlardı. Bu durumda artık annesini takip etmek zorundaydı.

Yavru yorulunca oturup inlemeye başladı ama anne ayı sanki onu duymamış gibi davranıp yürümeye devam etti; yavru artık annesini gözden kaybetmemek için arkasından koşup duruyordu. Dinlenmek için yalvarırcasına takip ediyordu anasını. Fakat anne ayı yürümeye devam etti, yavru ayı o kadar yorulmuştu ki vücudunun ağrımayan yeri kalmamıştı. Tek bir dileği vardı; yatıp dinlenmesine izin verilmesi. Sonunda anne ayı durdu. Yeterince büyük bir buz parçasının yerle birleştiği yerde bir çukur açıp bu çukura uzandı. Yavru ansının sıcak vücuduna yanaştı ve kısa süre sonra uykuya daldı. Tüm bunların annesinin kurnazca hazırlamış olduğu bir plan olduğunu bilmiyordu. Anne ayı hem kendisi hem de yavrusu için kendi başına yiyecek bulmalıydı ve biraz ötede bir fok balığının hava alabilmek için donmuş su yüzeyinde açtığı deliği görmüştü. Küçük yavrunun av sırasında kendisini rahatsız etmemesi için, delik etrafında bir süre daha yürümüş ve yavrunun iyice yorulmasını beklemişti.

Küçük yavru uyur uyumaz anne ayağa kalktı. Anasının sıcak kürkünün vücudundan uzaklaştığını hisseden yavru üşümüştü, ancak o kadar yorgun ve uykusuzdu ki, zavallı, tatlı uykusuna devam etti. Arada bir inildeyen yavru annenin yanından kalktığını fark etmedi.

Anne ayı yavaşça buz üzerinde açılmış olan deliğe yanaştı. Keskin pençeleriyle deliği genişleterek sessizce beklemeye koyuldu. Kıpırdamadan, bir heykel gibi durmaktaydı çünkü fok balığı su yüzeyinde üzerinde en ufak bir çıtırtı duysa bile delikten uzaklaşırdı.

Ayı fok balığının suda çıkardığı hava kabarcıklarından onun nefes almak için deliğe yaklaştığını anladı ve fok kafasını delikten çıkardığı anda dev pençesini kaldırdı ve kafasına vurdu, Tek vuruşta kafası ezilmişti.

Fok balığı hiç bir şey hissetmedi. Ayı yıkıcı gücüyle onu buzun üzerine çekti ve yemeye başladı. Bu uzun zamandır yediği ilk yemekti ve o kadar nefisti ki. Ancak yavrusu için ağzının içinde biraz yağ bıraktı ve aceleyle onu bıraktığı yere seğirtti. Yavru hala uyumaktaydı ama soğuktan titriyor ve arada bir inliyordu. Anne ısıtmak onun yanına kıvrılıp yattı ve o da uykuya daldı.

Gün ağarmaya başladığında yavru uyandı. Annesi koklaması için ona getirdiği yağ parçasını verdi. Yağ parçası nefis kokuyordu. Yavru yağı yalamaya başladı ve bir süre sonra bir lokmada yuttu. Yediği şeyin harika bir tadı vardı ve yavru çok mutlu oldu, ama tekrar uyumak istiyordu çünkü ayakları hamlamıştı.

Ancak bunu düşünmemeliydi bile. Daha gidecekleri çok yol vardı. Anne ayı burnuyla dürterek onu çukurdan çıkardı ve yeniden yürümeye başladılar Yavrunun vücudundaki tüm kemikler ve kaslar ağrıyordu. Vücudu bir önceki gün yaptıkları yürüyüşten o kadar yorulmuştu ki adımlarını zor atıyordu. Sürekli olarak inleyip şikâyet etti ancak annesi oralı bile değildi. Yürümeye devam ediyordu. Tabii ki onun yorgun olduğunu biliyordu annesi ama hayatın zorluklarını yenmeyi öğrenmek ve büyüdüğünde güçlü olabilmek için şimdiden başlamalıydı. Şüphesiz bu insanların yanı sıra ayılar içinde geçerli bir yasa.

Bu gecede bir önceki gibi geçti. Yavru artık güçten düşünce annesi onu uykuya yatırmış- dışarı çıkıp fok balığı yakalamış ve ertesi sabah için ona nefis bir parça yağ getirmişti. Böylece günler geçti.

Ancak işlerin her zaman yolunda gitmediği de oluyordu. Çoğu zaman avlanacak fok balığı bulamıyordu anne ayı ve işte böyle zamanlarda her ikisi de aç kalıyorlardı. Zaman geçtikçe yavrunun akşamları hissettiği yorgunluk azalıyordu...

Bazen annesi onu uyutup buz üzerindeki çukurun yanında beklemeye gittiğinde yavru uyanıyor ve kendini o kadar yalnız hissediyordu ki mağarasından çıkıp annesinin ayak izlerini takip ederdi. Yavru ayının buz üzerinde gezindiğini duyan fok ise hızla oradan uzaklaşır bir başka hava deliği ne seğirtirdi. Sonra anne ayıdan zılgıtı yer, pençe darbeleriyle oradan uzaklaştırılırdı- ve koşarak yatağına geri gönderilirdi. Şaşkın yavrucuk olup bitene bir anlam veremezdi. Başlangıçta bunun çok zevkli bir oyun olduğunu düşünürdü ancak bir süre sonra bunun oyun olmadığını anladı.

Artık annesinin hem çok yumuşak hem de çok acımasız olabileceğini anlamıştı ancak annesinin emirlerini dinleyip bırakıldığı yerde beklemeyi öğrenmesi yine de zaman almıştı. Yavru ayının beyninin kendisinden nelere istendiğini anlayabilmesi için çokça pençe darbesi ve tekme yemesi gerekmişti.

Sonra beklemek canını sıktı- yapabileceği tek şey olduğu yerde ağlayarak beklemekti. Dünyada annesinden başka hiç bir şeyi bilmiyordu ve yardım isteyeceği hiç kimse yoktu. Annesinin sıcak kürkünü özlüyordu ancak şimdilerde oyun oynamak için ve soğuktan korunmak için yanına yanaştığında anne ayı onu tekmeliyor ve kızgınlıkla böğürüyordu. Artık kendi derdiyle baş başa kalmayı öğreniyordu. Aslında bunun bir eğitim olduğunu ve tüm yavru ayıların anaları avlanırken- her ikisinin de yaşamlarını sürdürebilmeleri için gerekli olan bu görev yapılırken, yanına yanaşılmaması gerektiğini öğrenebilmek için bu eğitimden geçmek zorunda olduğunu bilmiyordu.

Ama kendisini çok üzgün hissettiği zamanlarda annesi genellikle onun için ağzında sakladığı bir parça yağla geri dönüyor, ona iyi davranıp gövdesini yalıyor yemesine ve içmesine izin veriyor bir süre sonra da yavru üzüntüsünü unutup uykuya dalıyordu, yeniden anasının koynunda ve güven içerisinde.

Günler geçti ve yavru ayı iri bir köpeğin yarısı kadar oldu. Artık kilo almış büyümekteydi. Güneş yeryüzünü ısıtıyor, günler daha da sıcak olmaya başlıyor, yavru ayı ise yepyeni hünerler öğrenip neşeyle coşuyordu. Bulabildiği her şeyle oynamaktan büyük keyif alıyordu. Bir adacıkta kamp yapmışlarsa, yar başından kayaları yuvarlıyor, buz dağlarına tırmanıp bembeyaz kürkünün üzerinde aşağıya kadar kayıyordu. Böyle zamanlarda annesi daha rahat avlanıyordu. Zaman geçtikçe av daha da iyileşiyordu. Fok balıkları buz üzerine çıkıp güneşlenmek istiyorlardı. Hava deliğinin etrafını gövdelerini dışarıya çıkaracak kadar kırıp dışarı çıkıyorlardı, bu da anne ayının bolca yiyecek yakalamasına neden oluyordu.

Yavru ayıya göre dünyada annesinden başka hiç bir şey yoktu. Yedikleri fokları annesi buluyordu ve etrafta bolca fok olduğundan düşünecek bir şey yoktu.

Ancak bir gün şaşırtıcı bir şey oldu.

Açık deniz tarafından yaşlı bir erkek ayı onlara doğru gelmekteydi. Yaşlı ayı uzunca bir süre bir buz adacığının üzerinde mahsur kalmış, oradan buraya savrulmuş ve aç kalmıştı. Artık avlanamayacak kadar yaşlanmış bir boz ayıydı bu. Dişleri zedelenmiş, pençeleri eski keskinliğini ve gençliğindeki gücünü artık kaybetmişti. Kürkündeki tüyler kısmen dökülmüş, üşümüş çirkin ve açtı.

Burnunu havaya dikmiş etrafı kokluyordu. Uzaklarda bir yerlerde ayı kokusu alıyordu. Ayılar rahat avlanabilmek için birbirlerini yalnız bırakmasına rağmen yaşlı ayı diğer ayıları bulmak ve belki de onların av artıklarıyla karnını doyurmak istiyordu.

Yavru ayı şen şakrak, oyun istiyordu. Henüz bir buz tepesine tırmanıp aşağıya kaymış ve bundan büyük keyif almaktaydı. Aynı yere bir kaç kez tırmanıp kaymıştı. Aniden yaşlı ayıyı fark etti. Şüphesiz, yaşamı boyunca kendi annesinden başka birisini görmediği için bu görüntü onu şaşırtmıştı. Kıpırdamadan durup gözlerini bile kırpmadan bakakaldı ama sonunda yanına yaklaşıp yabancıyı karşılamaya karar verdi.

Yavru ayının yanına yaklaşmasını seyreden kurnaz ayı. Yaşlı ayılar yavru ayıları leziz bir yemek olarak kabul ederlerdi ve işte bir tanesi kendisine doğru gelmekteydi. Ancak anne ayının etrafta bir yerde olabileceğini o da bilmekteydi. İşte bu nedenle çok çabuk hareket etmeliydi.

Yavru ayı şişman ve kısa bacaklı olduğundan, kaçmayı dense bile, hiç bir şansı yoktu. Yavru ayı sadece arkadaşlıktan başka bir şey görmediği için, yaşlı ayıyı ya da avını rahatsız ederse başına gelebilecek en kötü şeyin hafif bir pençe darbesi olduğunu düşünüyordu. Zaten yaşlı ayı da avlanıyormuş gibi görünmüyordu.

O halde tehlike yoktu.

Aniden önünde bir gölge belirdi. Bu avlanmakta olmasına rağmen beklenmeyen düşmanı fark etmiş ve canı yavrusunun tehlikeye düştüğünü görmüş olan annesiydi. Bir kaç saniye için sanki felç olmuştu. Kolay lokma bulduğu için gülümsüyor gibi bakan yaşlı ayıya gözlerini dikmişti.

Fakat anne ayı şaşkınlığını hemen üzerinden atarak yay gibi fırladı. Yaşlı ayıya doğru koşmaya başladı ve yaşlı ayı henüz ne olduğunu anlayamadan birbiri ardına pençe darbeleri ve ısırıklar arasında kaldı. Kendisini savunabilmek ve gücünü toplamak için çöktü ama anne ayıyı durdurabilmek olası değildi. Anne ayı yavrusunu koruma içgüdüsüyle çılgınca saldırıyor bir saniye bile saldırısını durdurmuyordu. Yaşlı erkek ayı aldığı darbeler yüzünden kan kaybediyor ve kaçarak canını kurtarmaya çabalıyordu. Sonra, genç ayıdan daha güçlü olduğunu düşündü. Şimdi genç bir dişi ayıyla yaşlı bir erkek ayı arasında galibin kim olacağının tahmin edilemediği korkunç bir kavga başlamıştı.

Anne ayı hızlıydı, dişleri keskin pençe darbeleri güçlüydü. Ama yaşlı erkek ayı bu tip kavgaları gençliğinde çok yapmış olduğundan tecrübe sahibiydi ama hala anne ayıyı bir pençe darbesiyle yere yıkacak kadar gücü kalmıştı.

Pençeleriyle korkunç darbeler indirebiliyordu- her pençe saldırısından çevik hareketlerle sıyrılan anne ayının yanı başında karda derin izler bırakan darbeler. Ve yaşlı erkek ayının her pençe darbesinden kurtulan anne ayı onun sırtına zıplayıp boynundan ve ulaşabildiği her yerinden, yaradan kan fışkırıncaya kadar ısırıyordu.

Erkek ayının karda açtığı pençe izleri bu kavgada ona hiç bir şey kazandırmıyor bu arada anne ayının kafatasını ısırma çabaları yaşlı ayının sert kafatasından sadece derinin sıyrılmasıyla sonuçlanıyordu. Umudu yitmekte olan anne gücünün yavaş yavaş tükendiğini hissetmekteydi. Artık yaşlı ayının pençe darbelerinden gerekli hızla sıyrılamıyordu ve sonunda tüm vücudunu kuvvetsiz bırakacak bir darbe indi sırtına.

Yaşlı ayı anne ayıyı kapana alarak tüm vücuduyla sıkmak ve ezmek istiyordu. Ama son anda, tam da zaferi kazandığını düşündüğü o anda, son bir çaba sarf eden anne ayı dişlerini yaşlı ayının gırtlağına geçirip, kenetledi. Yaşlı ayı kavgasına devam ediyordu ancak nefes alamaz olduğundan gücü yavaş azaldı ve sonunda yere yıkılarak öylece kaldı. Sonra anne ayı yaşlı ayının boynunu bırakarak tüm olan bitenlere- hayatının ilk kavgasına bakmakta olan yavrusunun yanına sürükledi yorgun vücudunu.

Annenin yaraları kanamaktaydı ve yavru ayının hayatında ilk kez onunla oyun oynayamayacaktı. Acınacak bir durumda, zorlukla ondan uzaklaştı ve yavruyu beslemeden uykuya daldı. Yavru ayı neden onunla oynamadığını kavrayamadı. Yeniden midesine yiyecek bir şeyler girmesi için bir kaç gün geçmesi gerekti, ancak vahşi hayvanların yaraları çabuk iyileşir; kısa süre sonra annesi iyileşmişti.

Artık Kuzeye, Kara parçasına doğru gidiyorlardı. Anne ayı yavruya küçük hayvanları ve kemirgenleri avlamayı öğretti. İrice kayaları itekleyerek, Lemmings denilen minik farelerin yuvalarını gösterdi. Yavru ayı bunları keyifle yakalıyor ve afiyetle yiyordu.

Artık yavru ayı o kadar hızla büyümekteydi ki anne ayı her ikisi için de yetecek kadar fok balığı yakalayamıyordu, onlar da denize doğru yöneldiler- birçok fok balığının kaynaştığı buzların denize birleştiği en uç noktaya, avlanmanın çok daha kolay olduğu yere doğru. Fırtına olduğunda ve devasa buz parçalarının denize doğru hareketlendiğinde üzerinde ayıları da götürüyordu. Bu onlar için hiçte korkutucu bir şey değildi çünkü nereye sürüklenirlerse sürüklensinler etrafta bolca fok balığı bulabiliyorlardı. Yavru ayı avlanmayı büyüdükçe kendi kendine bakabilmeyi bu şekilde öğrendi.



Eskimo Çocuklarına anlatılan uyku öncesi öykü.

AYKIRI SANAT- Çeviri Doğan Şahin

No comments:

Post a Comment

Thank You...Teşekkürler