Total Pageviews

Thursday 11 March 2010

BİR LOKMA, BİR HIRKA VE RENKLERİN TÜRKÜSÜ

Bir Lokma Bir Hırka ve Renklerin Türküsü

“Attım yün oldu
Teptim Keçe oldu
Pişirdim ki Keçe külah oldu
Giy başına
Git İşine”
Afyonkarahisar’da en yaşlı keçe ustası Abdurrhman Düzağacı (80) tarafından aktarılan dörtlük.
Geçtiğimiz hafta Afyonkarahisar İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü tarafından hazırlanan, öğretmen kökenli R. Gülenay Yalçınkaya tarafından öncülüğü yapılan “Keçecilik” sergisinde, Anadolu’nun Kilidi olarak anılan bu Ege ilimizde var olma savaşı veren 8 keçeci tarafından hazırlanan eserler sergilendi.
İnsanın kullandığı çeşitli eşyaların yünden üretilmesi sanatı olan keçecilik, teknolojinin ilerlemesine dayanamayan ve en çok zarar gören el sanatlarından bir tanesi. Naif sanatın yanı sıra günümüzde de modern çizgilerin en güzel örneklerini görebileceğiniz bu el emeği ürünler koyunun evcilleştirilmesiyle birlikte her coğrafyada üretilmiş. Keçe tepme sanatının neolitik çağlara kadar uzandığı düşünülür. En eski keçe sözcüğüne Homeros’un M.Ö. 1200-1100 yıllarında yapılan Truva Savaşları'nı konu alan ünlü eseri İlyada destanında 10. bölümünde rastlanır ki askerlere keçe çizme ve başlıklar giydirildiğinden bahseder. Daha sonra aynı başlıklar biçim değiştirerek Frig başlığı olarak uygarlık tarihindeki yerini almıştır. Bunlara en güzel örnek Afyon Müzesi'ndeki Tanrı-Kral heykelinin başındaki başlıktır. Roma döneminde yanardağ patlamasıyla yaşamın söndüğü Pompei harabelerinde keşfedilen duvar resimlerinde bir keçe atölyesi betimlenmiştir. Keçenin ilk örnekleri ise M.Ö. III. yy tarihlenen Noin-Ula, Pazırık kurganlarında yapılan kazılar sonucunda ele geçmiş eserler arasında görüyoruz. Birçok bilim adamı ve araştırmacı tekstil konusunda yaptıkları çalışmalarda, keçenin tekstilin ilk örneği olduğu konusunda birleşmektedirler.. Boğazköy (Hattuşaş) yakınında ki Yazılıkaya'da bulunan kabartmaların başlarında görülen sivri külahların mühür ve diğer tasvirlerde karşılaşılan başlıkların keçeden yapıldığı tahmin edilmektedir.


Yazılı kaynaklarda Türk boylarının Anadolu'ya geçişlerinde, o zamana kadar geliştirdikleri halı, kilim, keçe vs. sanatlarını da birlikte getirdikleri belirtilmektedir. Göçerler ve orduları yaşadıkları yurtları, kıyafetlerini, börklerini, kuşaklarını, totemlerini, at çullarını, nazarlıkları hep keçeden üretmişler. Şaman kültüründe keçe sağaltım ve büyü objesi olarak kullanılmış olup çeşitli destanlarda keçenin toplumsal katmanlar arasındaki simge özelliği vurgulanmıştır. Obalarda zenginler desenli beyaz, orta halliler beyaz, fakirler ise kara keçe çadırlarda yaşarken, hepsi çeyizlerinde keçe kullanmışlardır. 12. Yüzyılda başladığı bilinen Ahilik hareketi ise Keçeci ve Saraç esnafı tarafından kurulmuştur. Ahilerin, beyaz yünden elde edilmiş keçe külah giyinmeleri ise bu sanata verdikleri önemin bir göstergesi olarak kabul edilebilir. Her ne kadar Osmanlı döneminde keçe bir alt kültür ürünü olarak değerlendirilmişse de günlük yaşamda kullanımından kaçınılmamıştır. Keçe işleme sanatı gezici dervişler vasıtasıyla imparatorluğun hemen her yerine yayılmış. Mevlana'nın kurduğu Mevlevi teşkilatına üye kişiler, başlarına "sikke" adı verilen ve tepme keçeden özel olarak yapılmış keçe külahlar giymişler, "Elifi Nemed" adı verilen kuşaklarını keçeden yapmışlardır. 16. yüzyıl sonlarına ait bir minyatürde Mevleviler; örgütün simgesi durumunda olan bu keçe külahları ile tasvir edilmiştir. Günümüzde ise Anadolu’da keçecilik, yok olmaya yüz tutmuş geleneksel el sanatlarımızdan sadece bir tanesi
Keçe protein temelli (hayvan kılı) doğal elyafın su, sabun ve basınç uygulanması ile kilitlenip, çekme yapılarak kenetlenmesi ile oluşan tekstil ürünü kumaştır. Yün elyafının balık pulları gibi dizilmiş doku yapısındaki tırtıklı yüzeyi, kıllarının kenetlenip düğümleşmesinin ana sebebi. Keçe ürünleri desenli veya desensiz olarak üretiliyor. Atölyelere gelen yünün kalitesine veya rengine göre ayrılması, ürünün boyutlarına uygun miktarda elyafın tartılması ve atılması, desenin hazırlanması tepme keçe yapımında uygulanan ön işlemler. Kırpılan yün temizlenerek amaca göre sınıflandırılır. Kepenek, yolluk, halı gibi sert ve dayanıklı ürünler için hayvanın en dış postundaki kaba ve sert kıllar kullanılır. Daha yumuşak keçe ürünleri için orta katmandaki yumuşak kıllar kullanılırken, tenine en yakın olan ve yalıtımı sağlayan en yumuşak, en ince kıllar ise yumuşak keçe yapımında kullanılıyor. Ayrılmış yün, tarama makinelerinden taraklanarak havalandırılır. Havalanan yün ok/çatal gibi isimlerle anılan, kızılcık veya gül ağacının en ince dallarından yapılmış aletlerle tabaka haline getirilir. Islatıldıktan sonra rulo olarak sarılan ve baskı altında dövülen yün sabunlu su ile ıslatılır ve en boy değişikliği için çeşitli yönlerde tepilerek sürecin tamamlanmasıyla keçe oluşur. İşte bu sürece Anadolu'da "keçenin pişme süresi" denilir. Üretim esnasında desenlendirmenin yapılabilmesi için, daha önce oluşturulmuş ve uygun renklerde boyanmış keçe yüzeyler kullanılmaktadır. Uygun biçimlerde kesilen bu parçalar deseni oluşturur.
Teknolojinin gelişmesine rağmen yerel hammaddeler, yerel imalat yöntemleri kullanmaya devam eden ustalar kalite ve kullanım çeşitliliği adına günümüze kadar hemen hiçbir değişiklik yapmamış. Usta çırak ilişkisi ile öğrenilen ve yaşatılan bu meslek Çoban kepeneği ve yer yaygısı üretiminin ötesine geçemeyince mesleğe ilgi azalır, ustaların çocukları bile yapmaz istemezler bu mesleği. Dolayısıyla talep de buna orantılı olarak azalır. Geçmişin minimalist yaşamında önemli bir yeri olan keçecilik artık sadece bir alt kültür ürünüdür. Oysa keçe ve yün iççiliği gelişmeye, değişime müsait bir hammaddedir.
Esnaflıkta emek ve sabrın sonucu çıraklıktan kalfalığa, kalfalıktan ustalığa ve daha sonra seçimle yönetim kadrosuna geçilmesi o günleri yaşamış ve artık vefat etmiş olan Afyon'lu keçeci ustası Şükrü Kocataş ile 1979 yılında sanatı bırakan Kavasoğulları'ndan Penayecioğlu Recep usta Afyon'da en son törenin 1932 yılında yapılmış olduğunu söylemişlerdir. Son tören izinsiz yapıldığı gerekçesiyle kolluk kuvvetleri tarafından durdurulmuş, katılanlar tutuklanmış ve bir daha da yapılmamıştır. Bu törenler ilkbaharda, genellikle mayıs ayında yapılırdı. Usta olacak kalfalar ile kalfa olacak çıraklar ustaları tarafından seçilerek ustabaşına bildirilirdi. Tören gününde önce esnafın yiğit başı'sı tüm çarşıdaki esnafların ustalarını ve keçelerin tümünü törene çağırırlardı. Keçecilerin piri ise Hallacı Mansur dur.

Anadolu'da ise halen geleneksel yöntemlerle keçe üretimi yapılan yerler mevcut. Bunlardan en önemlisi de Bir zamanlar 70 keçecinin faaliyet gösterdiği Afyonkarahisar'daki Keçeciler Çarşı'sı. Birkaç yıl öncesine kadar 3 ustanın uğraştığı keçecilik günümüzde 8 keçeci ile yeniden tanımlanıyor.
Yaşar Kocataş, Tahsin Düzağaç, Mustafa Arpaözü, Abdülkadir Nazilli, Hüseyin ve Ruhi Özçalışan, Mustafa, Mehmet ve İsmail Erkuş, Ahmet Vatandaş ve Ahmet Topçu bu sanatı Afyonkarahisar’da yaşatmaya ant içmişler adeta ve modern tasarımlı ürünler yanı sıra geleneksel kullanımda yeri olan ürünlerini tanıtmayı arzuluyorlar.
En güzel örneklerinin yaşatıldığı ülkemizde bu sanat yok olmaya yüz tutmuşken. Londra’daki British Museum’da Selçuk Gürışık tarafından hazırlanmış 49 parçalık bir daimi sergi olup onun deyişiyle "İngilizler meraklı... ‘Keçe yapanlar derneği’ bile var". Anadolu insanının yaşam biçimlerinin zamanla değişimi ile sanatta da yozlaşmalar görüldüğü gerçeği yadsınamaz. Göçebeliğin evrimi kaçınılmaz bir olgu iken, sanatımıza kimliğini veren geleneğimizin sürdürülmesi bir esas olmalı ve her şeye rağmen geleneksel estetik anlayışının kültürel sürdürülebilirliğimizin sağlanabilmesi adına ne kadar önemli olduğu kabul edilmelidir. Bunları söylemekle yeniden kervanlar oluşturup geçmişe dönelim demiyorum kuşkusuz. Söylemek istediğim şey, Anadolu coğrafyası kültürel kimliğinin temel değerlerinin sahiplenilmelisinde ve sağlıklı bir biçimde gelecek nesillere ulaştırılmasında hepimizin sorumluluğu olduğudur.



Bu makalenin hazırlanmasında şu kaynaklardan yararlanılmıştır: Sayan, Y, Doç.Dr. “Göçebeliğin Mirasçıları Yörükler ve Sanat” Pekin F. “Yürüklerde Yörük Çulu”, Kültür ve Sanat, S.4. 1976, s.122-137.
Tekçe F, Pazırık Altaylardan Bir Halının Öyküsü, Ankara 1993.
Küçükerman O, Güner Ş, Anadolu Mirasında Türk Evleri, İstanbul 1995. http://www.ekolojimagazin.com/?s=magazin&id=192 http://www.hometex.org/index.php?option=com_content&task=view&id=3500&Itemid=37)

Bu Makale İskele Meydanı Dergisinde 2009 Mart sayısında yayınlanmıştır.

Doğan Şahin

No comments:

Post a Comment

Thank You...Teşekkürler